Rus Salatası, Çavdar Tarlasında Çocuklar ve İşsizlik

2 yıl sonra yine işsizlik.

Niyeyse burayı hatırladım, arkadaşıma anlatırken, ne güzel fotoğraf da koymuştum siyah beyaz dedim, baktım duruyor mu diye, duruyormuş.

Nisan 2017’de açmışım. Referandum dönemiydi, bir değişikti İstabul. Her yerde dev EVET ve HAYIRlar vardı. Sanırım bunu eleştirmeye çalışmışım ama yazık, hiç de anlaşılır olmamış. Ne saçma… Şehirler hakkında ne yazılır ki. Değişik yemekler de ancak yenir. Yine de bir deneme yapacağım.

Pek sevgili hocalarımızdan biri derste Rus salatası tarifi verecek olmuştu. Gezmişti oraları, yaşamıştır da sanıyorum, bildiğimiz havuçlu patatesli bezelyeli salatayı Ruslar değişik yapıyormuş; diğer malzemelerin yanında elma, tavuk ve soğan koyuyorlarmış içine. Soğan demesiyle sınıftaki birkaç kadından öğürmeler yükseldi, konu kapandı. “Tamam arkadaşlar zorunda değilsiniz, istemiyorsanız koymayın!”

Ben denedim sonradan. Güzel de oldu. Hatta yanılmıyorsam ikram da etmiştim, beğenilmişti.

Pek bir şeye benzemedi sanırım. Görselini filan koymak lazım belki. Ama çok iyi siteler var bunun için, insan farklı bir şey yapmayacaksa hiç yapmasın bence. Yani ulu orta yapmasın en azından. Öte yandan, kervan yolda dürülür. Bilmiyorum değişik bir şey çıkar mı bundan. Blog’un saltanatı çoktan bitti. Kendimi çağa ayak uydurmaya çalışan 90’lık nineler gibi hissediyorum. Hep geç kalıyorum bir şeylere. Neyse.

Ne okudum?!

Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı okudum. Yaşım otuz küsur, bu yaşa kadar okumamam benim ayıbım. Ama yok lan, çok fazla mühim eser var. Bunların tümünü okumuş olmak imkansız. Gerçi Orhan Pamuk, sanıyorum Saf ve Düşünceli Romancı’da, 30’lu yaşlarının başında ya da yirmili yaşlarının sonunda tüm dünya klasiklerini okuyup bitirmiş olduğunu söylemişti. Adam hem bunu yapmış, hem de resim çiziyormuş. Bazı insanlar inanılmaz.

WhatsApp Image 2019-11-12 at 17.05.05

Uzun bir aradan sonra yazdığı şeyleri okuyunca insan… Ne bileyim eski sınav kağıdına bakmak gibi, bayağı utanç verici bir şey. Özellikle Bildiğin Gibi Değil üzerine yazdıklarım rezalet. Son derece içe dönük şeyler, üçüncü kişiler anlamaz ama anlamaya da çalışmaz çünkü güzel de yazılmamış. Yine de silmeyeceğim, eski tarihli yazılar bir sürecin içindeymişim hissi veriyor. Halbuki süreç filan yok. Heves ve işsizlik var. İşsizliğin belli bir noktasında insan serap görüyor, böyle Blog açmakla, kısa videolar çekmekle bir şey olabileceğini sanıyor, olmuyor ama. Ama arka plan bence güzel olmuş, klas duruyor siyah beyaz. Danimarka’da çekmiştim onu.

Çavdar Tarlasında Çocuklar. Ben sevdim adını bunun. Holden’ın kurtarıcılık fantazisi çok tanıdık geldi. Anne babalarının güvenmediği, beceriksiz ve sakar çocukların ortak fantazisi galiba bu. Benimkiler böyle şiirsel değildi tabii.

Peki sizce bay Antolini sahiden de…? Ne bileyim. Şimdilerde kitabı okuyan arkadaşlarıma bunu soruyorum. Öyle mi ha? Onun dışında… Ne diyebilirim ki. Demek o Erken Kaybedenler zırvaları filan hep bu Salinger’den ilhamla yazılmış. Bu ne kadar sahiciyse o erken kaybedenler ve türevi kitaplar bir o kadar yapmacık. O arkadaşlar Vahşete Çağrı’yı keşfetmez umarım, allah saklasın. Kitap dün bitti, bugün hemen gididp kitapçıdan Henry Miller’ın rezil kitabını aldım, Yengeç Dönencesi. Dediklerine göre çok edepsizmiş. Umarım öyledir.