LGBTİ+ Hareketi İçin Büyük, bizim için ne biçim bir adım.

dr stress

Ne biçim bir başlık. Sahiden.

Youtube’da Dr. Stress yayınlarını buldum sevgili blog. Özellikle trans bireylerin çıktığı yayınlar feci. Katılımcıların neredeyse hepsi transfobik. Yorumlarda insanlar geriye gittiğimizden yakınıyor, evet çarpık ve saçma yansıtılsa bile bugün televizyonda trans bireylerin katıldığı, onların sorunlarının tartışıldığı bir tartışma programı hayal etmek zor. Bu açıdan geriye gitmişiz bence de. Yine de konuşmaların içeriğine bakınca, en azından hareketi omuzlayanlar ve ona yön verenler açısından söylemin epey yol aldığını görüyorum. Sevindirici, bence. Öte yandan hareketin dışında kalanlar bu söylemi ne kadar benimsemiştir kafamda sorular yok değil. Bu same old halka inme sorunuysa eğer, cidden kızmaya başladım, hayatın tüm anlamı ve en büyük hakikat halka inmek olmasın çünkü.

Bu yayına katılan kadınlardan birinin bende özel bir anısı var aslında, o bölümü yana döne aradım ama bulamadım. (trans kadınlar mutfak ve yatak marifetlerini anlatarak kadınlıklarını kanıtlamaya çalışıyordu, ay ne feci ne feci) Kadının adı Deniz’di Spice Girls’ün Geri’sine benzetmiştim onu, benim siyah beyaz kedimi aldı götürdü.

Yok. Bu konuda da yazmak istemiyorum.

Ben aslında galiba blog yazmak istemiyorum, bu iş hiç bana göre değil ama alan adı satın aldım o yüzden ille de yazmam lazım gibi bir kafadayım. Bir de beni disipline sokması lazımdı bu işin, madem işsizim her gün birkaç satır olsun yazacaktım filan. Olmadı işte, geçen hafta eti’nin sprint çikolataları üzerine yazmıştım, taslaklara kaydedilmemiş, iyice boşladım ben de.

Henry Miller da hüsran. Foucault’nun Cinselliğin Tarihi’si ne kadar tahrik edicisiyse bu da o kadar öyle. Eve gidip Yengeç Dönencesi’ni okuyayım dedirtecek bir şey yazmamış. Vapurda, doktorda, sıra beklerken filan okuyorum, haliyle bitmiyor.

Ama benim bir yerlere bir şey yazmam gerekiyordu sanki yahu, neden olmuyor ki. Zorlamamalı belki de.

Ekşi’ye de bi b.k yazamamıştım zaten.

Neyse.