İstifa/Kovulma Eşiği

eeee

O eşikte pek bir fark yok. Bence kişi bunu hissettiği an -yani o kişi istifayı ciddi ciddi düşünüyorsa, bilsin ki yönetim de onu kovmayı ciddi ciddi düşünüyordur- yeni yerler aramalı, haksızlığa uğradığını düşünüyorsa da delil toplamaya bakmalı. (bu delil/davagil meselesine yazımın ikinci kısmında değincem)

Bu eşiğe birkaç kez geldim ve her defasında ağırdan aldığım için istifa edemeden kovuldum. Kovulmadığım tek kurum, uluslararası bir kuruluştu ve şiddet ya da taciz gibi olağanüstü bir durum olmadıkça şirketin, çalışanını, sözleşmesi dolmadan kapı önüne koyması, yönetmelikteki çok sıkı bir takım maddelerle engellenmişti. Sözleşmemin bitmesine 1 aydan az bir süre kala “git burn out yazdır”, “tatile çık”, “işi savsakla” diyen arkadaşlarımı dinlemeyip yönetime “Ben istifa etmek istiyorum! :)” dedim ve bugün hala biraz pişmanım. (sözleşmemin bitmesini bekleseydim işsizlik fonundan gelen parayla Japonya’ya gidebilirdim) Ama o an inanılmaz rahatlamıştım.

1 yıl sonra başka bir iş beni benzer bir noktaya getirmişti. Nefret ediyordum, tiksiniyordum, hiç çalışmamak mı, çok çalışmak mı, boşuna yaşamak mı boşa çalışmak mı, dokuz altı, en kötüsü dokuz altı, trafik, metrobüs, erkenden kalk, pazar gerilimi, cuma hasreti… İş bana hiçbir şey katmıyordu ve önceki işimde kafamdan atamadığım “tarlada çalışan adam” kafası geri gelmişti. (bkz temsili resim) Bir ay boyunca istifa mektupları yazıp sildikten ve çevremdeki herkese nasıl istifa edeceğimi ballandıra ballandıra anlattıktan sonra nihayet patronum tarafından odasına çağrıldım: “Pisi muhabir, çok üzgünüm, artık birlikte çalışamayacağız”.

The_Man_in_the_Fields

Kuş gibi hafifleyememiştim, çünkü onlar benimle çalışmak istememişti. 6 aylık çalışmamın tazminatı da Japonya’ya gitmeme değil ancak Chinese & Sushi Express’ten iki kere ekstrem menü söylememe yetiyordu. İstifa hevesim kursağımda kalmıştı, bana “istifa etme” diyen herkese çok kızgındım.

Bunun üstünden yaklaşık 2 yıl geçti, şimdi bir kez daha benzer bir eşikteyim. Eşe dosta istifa etmeyi düşündüğümü anlatır, uğradığım haksızlıkların listesini yaparken bir yandan da üçüncü kişilerin “öyle değildir”, “senle ilgisi yoktur”, “abartıyorsundur”larını değerlendiriyorum. Aliki’ye göre (bundan sonra bir arkadaşım yerine fix bu ismi kullanacağım) fevri davranıp kendimi haksız duruma düşürmemeliymişim. Yani istifa edeceksem,  herkesin anlayabileceği, a-ha evet/sana haksızlık etmişler/mobbing yapmışlar/vay şerefsizler diyebileceği bir şey bulmalı ve istifamda onu gerekçe göstermeliymişim: “Acele etme, bekle, somut bir şeyle çık”.

Ben de diyorum ki, yaşadığımdan daha somut bir şey gelmeyecek, somut olan yüzüme söylenecek:  “Haftaya/yarın/pazartesi günü gelme.” Benim bundan önce bir şey yapmam lazım.

Derdim, anlaşmayı bozan taraf olmamak. -Eşit olmayanlar arasında yapılmış bir akde bu denli vefa nedendir, onu da bilmiyorum- Sanki istifa ettikten sonra bir şeylerin sahiden de benimle ilgisi olmadığını göreceğim/daha iyi bir iş bulamayacağım/ortalama bir iş de bulamayacağım/hiç iş bulamayacağım/depresyona gireceğim/patronum ve iş arkadaşlarım hakkımda atıp tutacak ve geleceğimi kendi ellerimle çöpe atmış olacağım.

Hiç de insanların hayatı böyle paldır küldür mahvolmuyor.

(şiddet ya da taciz gibi olağanüstü bir durum olmadıkça)

Yazımın ikinci kısmı

Öte yandan, sahiden kendimi tutup da bir şey yapmayıp uğradığım haksızlıkları sineye çeker ve bir de üstüne işten atılırsam ne yaparım bilmiyorum. Dava açmak, fikir olarak güzel ama madden ve manen yıpratıcı. Tanık olarak katıldığım bir işe iade davasında gördüğüm kadarıyla, işler gerçekten çirkinleşebiliyor. Mesela yıllarca beraber çalıştığın, selamlaştığın, gülüştüğün bir insanı tanık kürsüsünde hakkında atıp tutarken görebiliyorsun. Ya da samimiyetine güvenip yaptığın bir şaka, bağlamından tamamen çıkarılıp aleyhine kullanılabiliyor. O eski selamlaşmalar/iltifatlar/kikirdemeler hepsi yok sayılıyor -artık düşmansınız.

Çalıştığım yerden aleyhime tanıklık yapmayı kabul edebilecek iki kişi geliyor aklıma; adliye koridorlarında karşılaşmamak için köşe kapmaca oynadığımızı gözümde öyle bir canlandırdım ki, henüz ortada hiçbir şey yokken bu ikiliye ifrit oluyorum. (Şimdi yazarken düşündüm, bir üçüncü kişi daha geldi aklıma). Gereksiz. Sırf bu bile kovulmam halinde dava açma fikrinden vazgeçiriyor beni. Hiç değilse insan kalalım. (lanet olsun çok fazla kara g.t var)

Bir diğer seçenek kovulduktan sonra sizi kovan şirketi rezil etmek. Sosyal medya kullanılabilir ya da basın aracılığıyla yapılabilir. Her iki durumda değişen bir şey yok. Yalnız bu durumda, davayı siz açmıyorsunuz da karşı taraf (şirketin itibarı vs.) açıyor. Karşınızda yine aynı tanıklar… (pisi muhabir yazılarını geciktirirdi/pisi muhabirin peşinden koşar dururduk/pisi muhabir mikrofonları bozardı, kameraların şarjını bitirirdi) Boyları devrilsin.

Bir de tabii, her iki durumda sizin de tanık bulmanız gerekiyor. O da dert. Sahiden dert. O ana kadar hiç de yakın olmadığınız mrb-mrb arkadaşlarınızdan mahkemede lehinize tanıklık etmesni isteyeceksiniz, zor. İstemesi bile zor. Bu kişi/ler lanet olsun deyip istifa etmiş ya da haksız yere çıkarılmış da olsalar (ki zaten ancak böyle birini tanık yapabilirsiniz yoksa herhalde kimse çalıştığı şirket aleyhine tanıklık etmeye yanaşmaz), mahkemeye çıkmayı, hakim azarı dinlemeyi, kötü ayrıldığı kişilerle tekrar karşılaşmayı istemeyebilir.

Bilmiyorum. Nereden baksan tatsız bir durum. Düşünüyorum taşınıyorum, en temizi istifa etmek gibi geliyor. Ama işte orada da, çok kritik bir nokta var, iyi hesaplamak lazım. Yoksa ya boş yere istifa etmiş oluyorsunuz ya da tam istifa edecekken kovuluveriyorsunuz. Dikkatli olmak lazım. Iskalamamalı, geç de kalmamalı bir de hep aklı başında, soğukkanlı görünmeli. (ki arkanızdan zaten manyağın tekiydi demesinler)

Rabbim işinden nefret eden kullarının bakışını keskinleştirsin, zihnini bilesin, çalışanları birbirine düşürmesin amin…