Norman İsimli Adamlar, Geçmeyen Öksürük ve Six Feet Under’ın Sonu

 

Bakın Fransızca bilmenize gerek yok, komik ve şirin. Uçaklarla ilgili saçma bulunan ama sebebi sorgulanmayan şeyleri anlatıyor tatlı tatlı. (el bagajında sıvı kısıtlaması, yasak listesindeki yazıcı kartuşu, iniş ve kalkışta mp3 dinleme yasağı, kalkış sırasında yolcuların sakin sakin boğulma-düşme-çarpma gibi korkunçlu olasılıklar hakkında bilgilendirilmesi vs vs)

(((Ben de mesela Acil Çıkış Kapısı’nın yanına oturanlara verilen uyarı kağıtlarını ciddiye alıp “bu sorumluluğu alamam!!” diye uçağı birbirine katan yolcu kaç uçuşta bir gelir, arada bunu düşünürüm. Aslında yalnızca A.Ç.K yanına oturduğumda düşünürüm sonra unutur giderim. Demek ki gözlemlemek yetmiyor yani gözlemlediğinin farkında olacaksın, buna mizahi yaklaşacaksın, not alacaksın filan. Bu bence geliştirilip huy edinilesi bir şey.))) 

Bu insanı Youtuberları karıştırırken değil de 5 yıl önce, Norman isminin ne güzel bir isim olduğunu düşünürken keşfettim. Acaba bu güzel isimli erkekler de isimleri kadar güzel miydi? (Birinci Körfez Harbi’ndeki şerefsiz g.tümüze benziyordu, Norman Bates’in ise bi vahşi cazibesi yok değildi) Görsellerdeki beğendiğim Normanlara (bu Norman bugün korkunç bi halde, yüzüne altıncı histeki çocuğa olan şeye benzer bir şey oldu+kilo aldı+bir arkadaşım yolda görmüş konuşmak istemiş ama burnu kalkık pis bi herifmiş bu demiş ki “dégage-toi!”)  tıkladım ve işte sanıyorum bu da kendisinin, izlediğim ilk skeçiydi. Hayran olmuştum çünkü daha önce örneğini görmemiştim böyle bir şeyin. Kamerayı farklı açılara yerleştirip üstünü başını değiştirip kendini üçlere beşlere bölebilmesine filan… (Bizde Deniz Cengiz diye bir kız yapıyor bunu, ona da hayran ve aboneyim ama o çoğunlukla 1’er dakikalık video çekmeyi tercih ediyor)

Bugün üzülerek görüyorum geldiği yer biraz Enes Batur’umsu, yine de, Youtube’a girmek isteyenlere ilham olacağını dünüşüyorum. Arkadaşlarım yok/meşgul/oynayamaz ya da dış mekan için mikrofon lazım, ikinci kişi şart, kalabalıkta utanırım gibi bahaneler üretmekten kurtarır isteyeni. Eğer metin yazıp iyi de oynayabiliyorsan olmayacak bir şey değil. Paracıklar geldikçe de ışık/tripod/mikrofon filan alınır. Takipçi geldikçe de zaten “ben de oynayabilir miyimciler” doluşur. (Onların oyunculuğundan bi cacık olmaz gibi gelir bana ama nedense)

Aslında bu insan, sanırım “içinde varmış” diyebileceklerimizden. Bakınız bu veletken çektiği bir videodan:

norman-thavaud-enfant-50-minutes-inside-15-tf1_0

Sonradan kurgulanmadıysa yani. Çünkü ünlü bir şey olursun ve çocukluğundan bunun tek göstergesi olan şeyi arayıp bulup çıkarırlar, millet bayılır böyle devamlılık hikayelerine. Anyways.

Bu fotoya, tepedekine ve bir de Norman’ın şimdiki haline (onu buraya koymaya varmadı elim) bakınca “güzel veletler yetişkinliklerinde çirkin olur güzel yaşlanır ve çirkin veletler yetişkinliklerinde güzel olur iğrenç yaşlanır” teorimin gücüne bir kez daha iman ediyorum, fakat konumuz bu değil. Konumuz bitti zaten. Bu kadar. Norman gibi olalım, ama dönüştüğü şey olmayalım.

ÖKSÜRME HALİ

Öksürük insanı hayattan soğutan bir şeymiş sahiden. Bitmeyen bir tahrik olma hali gibi, gıcık gıcık bir his, öksüre tıksıra orgazma ulaşmaya çalışıyorsun ama hiçbi öksürük gıcığı geçirmeye yetmiyor. Durumumu sürekli sevdiği kategoride pornolar izlemeye mahkum edilmiş, iki eli bilekten kesilmiş bir adamın/kadının durumuna benzetiyorum, o beni çok iyi anlayacaktır. +Sürekli acıklı öksürüklerimi işitmek aklıma eski Yeşilçam filmlerinin ince hastalığa tutulmuş talihsizlerini getirerek kendime acımama neden oluyor. (Sokakta/pazarda vs size g.t gibi davranan birine laf anlatmaya çalışırken öksürük nöbeti geçirmek de bir o kadar güzel ama, karşınızdaki direkt kötü adam/kadın durumuna düşüp sus pus oluyor) Ama yine de imdat. Bitsin artık bu.

Six Feet Under’ın harikulade finali (Spoylırlı) 

5 6 yıl önce Ekşi s’de biri ölüm korkumu bilirmiş gibi (ki tam da o tarihlerde tek yaptığım sabahtan içmeye başlayıp uyuyana kadar ölümü düşünmekti) çok ilgisiz bir entrime cevaben nereden anladıysa bunu izlememi önermişti, o şeklide başlamıştım. Epey de sarmıştı aslında, ama bir yerde unutup izlemeyi bıraktım. İki sene sonra tekrar devam ettim kaldığım yerden, sonra yine bir yerde sıkıldım bıraktım. Son olarak üç hafta önce hasta düşünce yine başladım, bugün de finali izledim. Daha iyisi olamazmış dedirtti. (saçma bi laf belki yina bilemeyiz sonuçta ama öyle hissettiren filmler çekmek çok isterdim) Anasının kızına “benim için sahiden kalır mısın?” dedikten sonra “DÜNYADA OLMAZ” demesi üzerine inanılmaz duygulandım. O nasıl bir tatlılıktır lan. Şehnaz Tango, Amerika’da burs kazanan kızına öyle yapmamıştı halbuki. Salak kadın. Kendine yetemeyen insandan korkmalı. Türkiye’de çok böyle kadın var. Baba evinden koca evine gidiyorlar boşanınca da yaprak gibi kalıyorlar. Tamam sus şimdi. Ok. Cinsiyetçisin. Öyle değilim. Cinsiyetçi ve halk düşmanısın. Hiç de bile. Tamam s.git yemeğe filan çık hadi. Sie! Git hadi halk düşmanı şeyler zıkkımlan hadi. Siiiğee!

sushi-isao-sp-photo-courtesy-of-sushi-isao

Afiyets.