Astrolojinin Cinsiyet Kimliği, Hastaneyi Hastane Yapan Şey ve SORUMLULUKLARIMIZ

“Son dönemlerde gerçek bir kova burcu insanı özellikleri göstermiyor olabilirsiniz. GÖSTERİYORUM AMA KİMSE GÖRMÜYOR Aksine içine kapanık ve daha az insanla iletişim kurma dürtünüz daha üst noktada olabilir. HASTAYIM ÇÜNKÜ Bu tutulma ile kendinizi biraz daha sosyal anlamda dışarı yönelteceğinizi ve sorumluluklarınızı planlayacağınızı söyleyebiliriz. İNŞ İNŞ Bu hafta yaşanacak ay tutulması ile bazı kararlarınız netleşiyor. Yeni işlere başlıyor olabilirsiniz. Ekonomik açıdan güçlendiğiniz bir dönemdesiniz.” YALAN

Allahım şu ay tutulsun artık! Ciddi ciddi bekliyorum. O gezegenlerin hareketinin filan üstümüzde tabii ki bir etkisi olmalı. Yıllardır bundan şüphe etmiş olmam ne saçma!

Cinsiyet kimliği çocuk yaşta elinden zorla alınmış (“saçmalama erkek filan olmicaksın öyle bi ameliyat yok zaten!”) bir talihsiz olarak, gezegenlerin hareketinin insanın ruh halini belirlediği inanışının kadınlığa özgülenmesinde bir sorun görmemiştim. -cinsel kimliğinizin ya da yöneliminizin ortalamadan farklı olması eleştirel bir gözü beraberinde getirmiyor sonuçta…

-Ama eleştirel bir amı beraberinde getirebilir, yanlış mıyım?

-Susar mısın Aliki?

…Burçlar kadınlarla -hatta salak kadınlarla- ilgili bir şeydi, onların ilgi duyduğu bir uydurmacaydı, bilim filan değildi ve bilim olup olmaması önemliydi çünkü bilim olmayan şeyler de hep kadınsal, özellikle salak kadınsaldı filan -bunun gibi çok hezeyanım var, bilmece bulmaca magazin programları yün örmece vs.- bu düşüncem bir şekilde geçici ya da kalıcı olarak kadınlaştırılmamdan sonra da sürdü, ta ki, sanırım, Murphy’yi okuyana kadar.

Beckett’in nihilist (Fransız romanlarındaki, neyi neden yaptığını anlayamadığım tüm karakterler nihilist galiba) karakteri burçlara inanılmaz önem veriyor, hatta onlara göre yaşıyordu. Bu bana düşündürdü: “Kadınsı özellikler gösteren erkekler nefis (Mesela “ay!” diyen minnoş ayılar) olduğuna göre kadınsı özellikler gösteren kadınlar neden öyle olmasın”. (ama burada uyumsuzluk esas olacak yani, cümledeki ikinci kısmında geçen iki kadın aynı anlama gelmiyor, ilkinde kastedilen, kişinin ne idüğü belirsiz, mesela-cinsiyetli (mesela kadın) biri olması iken, ikinci kadın eni konu bilinçli bir şey. Yani bu noktada Aliki derse “Ama olmaaaaz, sen burçlara kadınsı dedin ve seni lanetleyecekler!”, ona kızarım tüm eğlencemi bozduğu için çünkü bir şeylere erkek bir şeylere kadın demekten ben haz alıyorum ve senin binary deyip tarihin çöplüğüne göndermek istediğin şey benim doğal ya da adoğal, (siyasetbilimi dersinde bu kelimeyi icat eden arkadaşımın ardından hepimiz mavi ekran vermiştik, ama bence çok şık laf) evrim boyunca kafama nakşedilmiş, tatlısıyla tuzlusuyla cinsiyetler arası hiyerarşiyi kurmuş o canım “eskiyazı”yı beraberinde getirdiği tüm güzelliklere aldırmadan karalıyor/paralıyor/rüzgara savuruyor ve ben de size NO! diyorum! Kelimeleri yollara saçan, onları anasız babasız bırakan tavrınıza NO! Onları depresyon hırkalarına deri ceketlere ve deli kundaklarına sokan ve hepsine aynı adları koyan ama bu adlandırmayı sözcük kullanmadan yapan ve bu yapıyı (“yapma olayı” için şimdi icat ettiğim özbeöz türkçe sözcük) tümdenci ve feci şekillerde gerçekleştiren sinsi yaklaşımlarınıza NO! O piç ettiğiniz kelimelerin, üzerine ekmek kırıntılarına basarcasına basmanız, sonra kuşların gelmesi, onların ekmekleri yerken bir yandan da üzerimize pislemesi, tüm bunlar ne kötü şeylerdir! (ilacımda kodein var) 

Aliki olsaydı tümdencinin anlamını kafama vura vura açıklar “NOKTALARI İ’LERİN ÜZERİNE KOY ŞAM’IN KARISI” der, beni utandırırdı. Ama yok. Çünkü hastayım ve herkes işinde gücünde.

Sosyal Psikoloji alanında doktora yapan bir Aliki’ye, aslında konuyla hiç de ilgilenmemesine rağmen (tezi “Schadenfreude” denen duyguyla ilgiliydi) bahsetmiştim bu düşüncemden: “Baksana Aliki, mesela kadın doğdu erkek olmak istedi, oldu, sonra kadınsı erkek olmak istedi, onu da oldu, sonra erkeksi kadınsı erkek olmak istedi… bu böyle gider, biz bu öykünün kanıt sayılacağı bi teori bulmalıyız”.

Sallamadı beni. Olay fazla kişisel filan görünmüş gözüne. Böyle teori olmaz dedi. Kendisi dümdüz bir şekilde yönelmişti, bitmişti gitmişti, işleri karıştırmak gerekizdi. Ben oturup tercihimle/yönelimimle didişebilirdim ama hayır bundan tez mez çıkmazdı. Meh! İnsan yarasından kanıyor. (zihnim ışıl ışıl)

Hülasa, o zamandan beridir astrolojiyle barışığım diyebilirim. Kadınsı şeylere zaafı olan geçici ya da kalıcı kadın olarak. (“Bence şeyler dinamiktir” demek tüm queerci yaklaşımları içine alabilen ve her konuda hayat felsefesi yapılası bişey.)

***

Şişli Etfal’e ve San Jorj’a yaptığım sonuçsuz ziyaretlerin ardından bugün Amerikan Hastanesi’ne gittim. Bu güzide hastanenin kalbimde yeri başkadır, 20 yıl önce apandistim burada alındı ve operasyonun ardından bünyesinde otel konforunda 2 güzel gün/gece geçirdim. Taburcu edildiğimde gitmemekte direnmiştim çünkü yatak çok eğlenceliydi (şekilden şekile giriyordu), Nişantaşı’nı çok benimsemiştim, doktorlarımın birkaçına da aşık olmuştum. Ve bugün yüzümü yine kara çıkarmadı, beni evime güpgüzel üç ilaç ile uğurladı. Teşekkürler Amerikan Hastanesi! Anyways. 

WhatsApp Image 2020-01-07 at 17.58.29

Bir devlet hastanesi bir de bebek-özel hastanenin ardından özele gitmek (yeter artık bitsin bu çile) bana yeniden hastaneler üzerine kafa patlatan siyasetbilimcileri ve sosyologları düşündürdü. Hastaneler ve bu gibi mekanlar…. Fransızca’da ne olduğunu anlayamadığım bir kelime var idi: Heterotopie. Sınıf arkadaşımın uzun uzun anlattığı tez önerisinde bolca geçiyordu. Tez önerisinin sunumu rezil bir “ders anısı” (bir ders anınınız varsa o kesin kötüdür, düşünün, hak vereceksiniz) olarak aklımda kaldı. Sunum çeşitli örneklerle süslenmişti: Mezarlıklar, okullar, hastaneler, hapishaneler… Bunların hepsinde mekanın kullanım nedeniyle bir karaktere bürünmesi durumu varmış. (“peki ya discolar, havuzlar, kar yağan arsalar, parti yapılan evler?” diye kendime sorduğum sorunun cevabı hala yok, ama bir gün inş. “nesini seviyoruz” diye bir sokak röportajı patlatacağım konuyla ilgili)

İşte bu bürünmeyi düşündüm ve dedim ki kendi kendime, bu kardeşimi önce Şişli Etfal’e götürsem, kulağına “sıçan teyze”nin öyküsünü fısıldasam, “Sabahtan beri bekliyoz!” demeyi öğretsem, sonra atlayıp taksiye Amerikan Hastanesi’ne gitsek, orada hasta yakınlarının üstbaşlarını incelesek, ayakkabı markalarını tahmin edip iddiaya girsek, danışmaya öylesine bir şeyler sorsak, zemin kattaki Divan’da ekler yesek, latte içsek… Acaba heterotopie’yle ilgili düşünceleri bir tık olsun değişir mi?

***

Sorumluluk çok zor bir şey. Yapmam gereken şeyler yaklaştıkça o yapmam gereken şey hariç her şeye hevesim on on beş kat artıyor. Bu neden böyledir. Benim bugün üç telefon röportajı sözü almam ve Kanal İstanbul hakkında her şeyi öğrenmem lazımdı.