“Ben Obama’yım dedi ama…”

İnsan kendine sinir olmamalı. İnsan kendine sinir olduğu zaman bunun sonu gelmiyor. Mesela 40 yaşındaysan ve bir bok olamamışsan, hayallerinin yüzde onunu filan bile gerçekleştirememişsen, bu kötü bir şeydir, ama o zaman belki de şunu sormalı:

terapi

Hayır şunu sormalı: Acaba Barack Obama benim yatağımda ve benim bedenimde uyansaydı kendini salar mıydı yoksa yeni bedeniyle elinden gelenin en iyisini mi yapardı? İşte tam bu noktada, en iyisi derken müzik coşsun renkler patlasın ve o talihsiz vücut kiminse kalkıp Michael Jackson dansı yapsın.

Olay sadece istemek.

Bir de talih.

Biraz da Allah.

Ama her şeyin başı da sağlık. Bir de sevgi. En önemlisi de glutenden ve şekerden uzak durmak. Ama hepsinden önce üretmek, çalışmak. Ondan da önce aile bağları. Şiiri ve sporu hayatınızın bir parçası yapmak. Nezleyken önünüze kokain gelirse burnunuzu fazla yaklaştırmamak. Dayak yiyeceğinizi anlayınca kaçmak. Vs.

ÇALIŞAN GAZETECİLER GÜNÜ

Aslında dündü. Ben bu yazıyı yazmaya başlamadan önce saat gece yarısı olmamıştı. Bu açık kaldı, bilgisayarım Kanal İstanbul videolarıyla doldu, hepsini kendime zorla izlettim. Saat sıfır üç kırk. Delirmek üzereyim. Camı açıp ayı gibi “KANAL İSTANBUL ŞART!!” diye bağırsam sanki rahatlayacağım.

Peki çalışan gazeteciler günü diye bir gün neden var. Aliki kutlayana kadar haberim dahi yoktu. Kendisine “çalışan” gazeteci olmadığımı hatırlattım, maaşım olduğuna göre çalışıyor sayıldığımda ısrar etti. Galiba yarın (bugün) ona Amerikan Hastanesi’nde ekler ısmarlayacağım, duygulandırdı beni kalt*k.

AY TUTULMASI OLDU.

Ama bir bok olmadı. Bugünü başarısızlıklarımız üzerine yazdığım “Boş Laf” adlı tatlış şiir ile kapatıyorum:

BOŞ LAF

Kü rek le re a sı lır gi bi

Şiirler yazıyoruz

Vakit dolmak üzere oysa

Henüz heceleyemiyoruz