HA?
Dönemin BBB’si Kadir Topbaş’ın “ustalık eserim” dediği bir işmiş bu. Sıvanmış.
Baştan başlayalım. Daha doğrusu, başı neresi bilmiyoruz çünkü askıya çıkarılmamış, ÇED raporu alınmamış, halka elbette hiçbir şey açıklanmamış; bir gün paldır küldür Kabataş iskelesini kapatmışlar:
Vapura gidenler de şaşalayarak geri dönmüş.
Sonra başta Kuzey Ormanları olmak üzere kent savunucuları toplaşmış önünde, eylemiş, imza toplamış, “Halk bilgilendirilsin!”, “Dubai olmak istemiyoruz!” vs demiş. Çok az (minnak) basın gelmiş. (İMC filan)
Kentinin Mal Vatandaşı
Yaşadığım kentin ruhunun olmaması, yetmezmiş gibi bir zamanlar aslında çok güzel olduğunu hatırlamak canımı fena sıkıyor. Bir yandan da bu aptallığımızı sorguluyorum. Nasıl oluyor. Kent muhabiri ya da aktivist değilseniz İstanbul’un sessiz ölümlerini yakalamak gerçekten zor çünkü. Şimdi oturup geçmişi tarıyorum da, bunların pek çoğu ben İstanbul’dayken olmuş ama çoğunu ruhum duymamış.
Misal. 2018 yılının şubat ya da mart ayıydı, Aliki’yle Kabataş’ta bir yerde balık ekmek yemeye gitmiştim. Taburelere oturmuştuk, deniz çok yakınımızdaydı ama onu görmüyorduk, önü boydan boya…
Neyse işte o şeylerle kapatılmıştı. Aliki “kodumun martısı yüzünden” şuncuk deniz göremediğimiz için sövdüğünde onu onaylamıştım.
Yaklaşık 1,5 yıl sonra, yine balık ekmek yemeye aynı yere gittiğimde, aaa, denizi görebildiğimizi fark ettim (ve şaşırmadım, Allah kahretsin, sırf denizi gördüğüme şaşırmadığım gibi, daha birkaç ay öncesine kadar hiç göremediğimi de unutuvermiştim, dahası gördüğümün o inşaat alanlarını kapatan şeylerin üzerinde gördüğüm şeye (Galataport gibi bir şeydi) benzememesine de (çok şükür!) şaşırmamıştım)
Şimdi Martı İstanbul hakkındaki videoları birbiri ardına devirirken (kaybolan İstanbul’u yutub’da aramak çağımızın ne acı bir ironisi değil mi Aliki?) bu salaklığım üzerine de biraz düşündüm. Zannımca olan şu:
Şeffaflığın olduğu ülkelerde, insanlar ne zaman isyan etmeleri gerektiğini biliyor çünkü devlet o an geldiğinde, hatta gelmeden “yıkıyoruz”, “yasaklıyoruz”, “kapatıyoruz” diye ilan ediyor. Bizde basının da sessizliğiyle bu ilan etme/açıklama sadece o inşaat alanlarının etrafına kurulan şey vasıtasıyla yapılıyor. Yolu kesilenler çevrelerinde soru soracak muhatap da bulamayınca yolunu değiştirip gidiyor. Bir müddet sonra o inşaat şeylerinin neyi kapattığını bile unutuyoruz, (Si-nem Han ve Serkildoryan gibi) bu da isyanı ancak olayı yakından takip eden Kent Savunması, Kuzey Ormanları gibi oluşumlara bırakıyor. Hazin.
Martı Projesi Devam Edecek mi?
Devam edecek olan ne? Hani iptal edilmişti? Yoksa durdurulmuş muydu? Hepsini doğrulayan haberler var, belli bir kronolojik sıraya ve akla mantığa uygun gitmiyor. Yalnız Binali Bey’in Kadir Topbaş’ın aklına sokmuş olduğu bir şey var ki, (insanlar denizin altından balıklara baka baka yürüyor, bisiklete biniyor vs) projenin bu fantastik kısmı ihaleye çıktıktan altı ay sonra iptal edilmiş.
Geri kalanı ne, onu tam anlamadık, Galataport gibi bir şey olmaya devam edecek mi yani cafeler, “kültür sanat merkezleri”, otopark vs var mı, o net değil. –İstanbul BBB’sinin dahi “anlamaya çalıştığı” bir şeyden bahsediyoruz. Ama her ne yapılacaksa artık Topbaş’ın arkadaşı olan bey değil başka biri sürdürecek. Kim?
İstanbul Üstyapı İnşaat ve Ticaret A.Ş. ve İspa İnşaat ve Sanayi Pazarlama A.Ş.
Bunların anladığıma göre Kalyoncu (Kalyon İnş) ile bir alakası var +İspa’nın giriştiği işlerden biri, Maçka Parkı’ndaki 176 ağacın kesilmesi. Muhtemelen tüm inşaat şirketleri gibi, internet üzerinden araştırılmakla çözülecek bir şey değil. Ama, bitmeyen, yarım da kalmayan, devam eden fakat nasıl edeceği anlaşılmayan Martı Projesi’yle ilgili olarak internet bize şu kadarını kesin olarak söylüyor:
“Yaklaşık 650 metre boyunca denize kazıklar çakılarak kıyı kısmı deniz üzerinde yaklaşık 20 metre genişletildi. Projede yer alan 4 iskelenin yapılması için de denize yüzlerce kazık çakıldı.”
İyi halt edildi.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.