Bugün, Gezi Davası’nda bu tatlı heyecanı ikinci kez yaşadım. İlki, danışanına cinsel saldırıda bulunduğu iddia edilen bir terapistle ilgiliydi. Olay sosyal medyada duyulunca, o zamana kadar açık devam eden davayla ilgili hakim paldır küldür kapalılık kararı vermişti, dışarı çıkarılmıştık. Karar okunurken içeri girdiğimizde sanığın hapis cezası almasını hiç beklemiyorduk. O an, ne bileyim, çok güzel bir andı, o kadar iyi insanı sevinirken görünce sizin umurunuzda olmasa bile sevinesiniz geliyor; düşün bir de önemsediğiniz bir olay… Yani.
Bugünkü de beklenmedikti sanırım, en azından ben beklemiyordum. Cümlenin bir yerinde (“…yeterli delil bulunamadığından…”) devamının nasıl geleceği anlaşılıyor ve insanlar sevincini tutuyor, ta ki cümle tamamlansın, beraat sözcüğü duvarları çınlatsın. Sonra alkış kıyamet ve sevinç nidaları. Sonra şşşt. (Bu şşşt birkaç kez oldu öncesinde, az daha salondan atılıyorduk)
Ama başından sonuna kadar genel (ve güzel) bir rahatlık, gevşeklik hali vardı; hemen her şey nezaketle çözüldü.
Büyük Mahkeme Salonlarının Büyüsü
Hiç büyük salonlara gitmemişseniz, heyecanlanmanız muhtemel. Ben o, yılların dava izleyicisi kent ve halk savunucularının, adliye muhabirlerinin ve avukatların arasında şaşkınlığımı belli etmemek için biraz çabaladım. (Ne kadar da büyük bir salooon, ooo ne kadar da tavanlar yükseeek, ne kadar da aaa bir sürü yargıç hangisi hakim?) Salonun bir tarafı izleyicilere ve avukatlara, diğer kısmı gazetecilere, elçilik görevlilerine ve milletvekillerine ayrılmıştı. Sol köşede dev ekran vardı.
Aslında opera sahnesi gibi. Harikulade çizimimle anlatacak olursam:

Gezi Davası 18.02.2020
İkisini Mücella Yapıcı’yı izlerken çizdim. Kendisi bence aşırı şirin birisi. Konuşması büyük alkış aldı. Tam kendi kendime, “Vay be demek siyasi mahkemeler böyle stand up gibi oluyormuş” diye düşünürken, hakim alkışların devam etmesi durumunda herkesin dışarı atılacağını söyleyerek salonu azarladı. Sonra sahiden atılıyorduk da, ama işte bahsettiğim o genel gevşeklik hali neticesinde duruşma 20 dakika aradan sonra hiçbir şey olmamış gibi devam etti. -Muhtemelen Heyet yemeklerini yeyip geldi- Geldikleri gibi de paldır küldür okudular kararı.
Sonsöze usule aykırı biçimde geçildiği için salon çok gergindi, ayağa kalkıldığı sırada da herkes “yok artık kararı mı açıklıyorlar/böyle saçmalık mı olur/daha x olacaktı y olacaktı” diye söyleniyordu. Böyleyken beraat kararı verilmesi, kırmak üzere gerileyip gerileyip tüm gücünüzle atılmak üzere olduğunuz kapının tatlılıkla açılması gibi bişey ne bileyim.
Muhabir Olmanın, Olmazsa Olmazı
Kartımı geri alırken M. Y’nin hemen yanındaydım. Binadan çıkarken aramızda 1 metre bile yoktu. Ama ne zaman ki kalabalığın arasına karıştık, muhabirlerin gözündeki ışığı gördüm ve hepsi birden makinelerine abanınca gaza geldim. Bu noktada Aliki haklı olarak beni uyardı: “10 dakikadır kadının dibindeydin şimdi mi aklına geldi fotoğraf çekmek?” Muhabirliğin ne kadar bana uzak olduğunu böylece bir kez daha anladım. (Ayrıca fotoğraf çeksem nereye göndereceğim, çalıştığım bir kurum da yok artık)
Sonra birilerinin slogan atabileceğini umdum, hiç değilse bu tarz bir şeyler çeksem anlamlı olabilirdi. Beklediğim gibi, birkaç slogan geldi, hemen arkasından yanımdan bir polis memuru süzülüverdi (“bütün sirenleri birden çalın!”) çok geçmeden kıyametli bir siren gürültüsünün ortasında kaldık.
Duruşma Anısı
Çiğdem Mater: Hayır merak ediyorum siz bu iddianameyi okudunuz mu?
Hakim: …
ÇM: Mahkeme Heyeti’ne soru sormuyoruz. Okey. Hayır okusaydınız itiraz ederdiniz.
H: …
ÇM: Etmez miydiniz? Okey.
Günün İlginç Bilgisi
Silivri o kadar da soğuk değilmiş.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.