Sıkıntı, efendimiz.
Fransa’da birkaç gün böyle olmuştum. O ara da sokaklar böyle boştu. Sosyal medyada “KORKMUYORUM” paylaşımları yapılıyordu. Siyasiler “Dışarı çıkın/hayattan vazgeçmeyin” filan diyordu. Murat Boz ve benzerlerinin kafasını karıştıran bu oldu galiba. Koronavirüsü terör saldırısı gibi bir şey sandılar.
Öte yandan, o güzel espri sosyal medyada yeniden hortladı: “Bi süredir evden çıkamadığım için ailemle vakit geçiriyorum. Bakıyorum da baya kafa dengi tiplermiş”.
Bataclan’a ve stadyuma yapılan saldırıların ardından evden çıkmayanların derdine tercüman olan bi’ espri olarak gelmişti karşıma.
Bu dönem yapılan şöyle bi espri de vardı: “Bu gece dışarı çıkacağım ve içeceğim! Çünkü KORKMUYORUM! Bir de alkoliğim.”
Fransızca söyleyince komik oluyor.
Şimdi düşüyorum da, çok güzel böyle espriler var. İlk kimden çıktıkları belli değil. Esprilere telif hakkı getirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Cüzzi de olsa. Bi’ de aynı espriyi iki kere yapmak yasaklanmalı. İnsanın kendini tekrar etmesi çok itici bir şey.
Keşke mesela Patient 0 gibi bir şey olsa… Ulan Patient Zero ne acayip. İnsanda tutunamayan bir virüsün birdenbire mutasyona girmesi aklımı alıyor. Tabiatın aslında ne kadar beklenmedik ve tekinsiz olabileceğinin bir işareti gibi. Bir yandan da, sanki bu mümkünse, kedi ve yunus çiftleşip çocuk yapabilir, sonsuza kadar yaşamanın yolu bulunabilir, hatta tiroid nakli bile gerçekleştirilebilir gibi geliyor.
Sizi Tanıyamıyorum ve Zaten Tanımıyordum
Niyetim sadece eldiven, çöp poşeti, temizlik bezi vs almaktı ama karşımdaki kozmetik ürünler satan market 1 dakikaya kapatıyoruz dedi. Mecburen alt sokaktaki Migros’a gittim. Hamamböceği gördüğüm bir odaya tekrar girmek zorunda kaldığımda duyduğum tedirginliğe benzettim o anki hissimi. Bişeyi bişeye benzetmek ne kadar gereksiz bazen. Dışarısı daha ne kadar böyle olacak acaba. (Hep :)) Mesela hiç geçmiyormuş. :))) Düşünsene :)))))
Madem bu riski aldım bari gelmişken mutfak alışverişi de yapayım dedim ama insanların fütursuzluğu beni del’etti. Yiyeceklere hiç bakmadan alacağımı alıp çıktım. İnsanlar hala rahat görünüyor. Hatta çalışanlardan biri iki müşterinin arasından geçerken üçü takip mesafesi üzerine şakalaştı. Zor zamanlarda şaka yapılması işime gelir, ama bu anlamama halinden rahatsız oluyorum. Gençler sapır sapır ölüyor, dalyaraq’lar hala anlamadı, geziyorlar, birirlerine değiyorlar, orayı burayı elliyorlar. İngiltere’de 21 yaşında kız öldü. Hastalığı filan da yokmuş.
Kendime dedim ki, bu dışarıda gördüğün insanlar zaten kendini eve kapatmadığına göre nisbeten fütursuz insanlar. Dolayısıyla çıkarken maske takmamaları ve takip mesafesine çok aldırmamaları da normal. Niye, çünkü füturlu olsalar zaten evden çıkmazlardı. -Nedense böyle çıkarımlar bana hep yanlışmış gibi gelir.
Kasiyerlerin yüzünde plastikten bişey vardı. Nasıl tarif edeceğimi bilmiyorum. Kaynakçıların yüzünde olanın saydam ve plastik olanı. Hayatımın hiçbir döneminde “esnafla kısa sürede senli benli olan genç” olamadım, bu süreç o yüzden benim gibiler için özellikle enteresan. Sima olarak bildiğim ama muhabbet etmediğim insanları değişik bir techizatla görüyorum ve ilginç geliyor bana bu. Az tanıdık unrusurun değişimi… Ünlülerin hasta olduğunu işitmek gibi. Yani onlar var, arkadaşımız değil, onları biliyoruz ve onlar biçim değiştiriyor. Yine gereksiz bi’ benzetme…
Aman Bay Lindemann!
Bunları galiba ilk Du Hast ile tanımıştım, MTV zamanları idi.
Çok sevmiştim ki şu an tek sevmediğim şarkıları olabilir.
Lindemann meğer bunların solistiymiş (Rammstein’i taklit eden ayrı bir grubun adı sanıyordum bunu)
Bu adama bir şey olsa ciddi üzülürdüm ama dış basının dediğine göre testi negatif çıkmış, sağlığı yerindeymiş.
Bu vesileyle arada şarkı paylaşma kararı aldım. Hatta karantina şarkıları playlist’i yapayım diye düşündüm ama yapılmış. Hem de pek çok kişi tarafından. Zaten böyle reklamcı işi konseptler iter beni. Herkesin karantinası kendine.
Şu şarkıları bana Arkan’ın Kaplanları denen örgütün lideri, Sırp kasabı Željko Ražnatović için yazılmış gibi gelir, neden bilmiyorum -Almanca da bilmiyorum ama öyle gelir işte.
O. Ç. şöyle biriydi:
“Dışarıda eskisi kadar güzel olmasa da, bir dünya var olmasına var ama…”
Ama siz yine de evde otursanız daha eyi.
Öte yandan Twitter’da idare hukuku hocamız Kerem Altıparmak’ın olaya farklı bir açıdan baktığını gördüm. Aşağı yukarı diyor ki, böyle bir OHAL’i ilan edebilecek tek bir kişi var ve ona bu yetki verilirse bugün yaşadığımızdan büyük bir felaketin içine düşeriz. Çok haklı aslında. Ama insana hep içinde olduğu felaket en kötüsüymüş gibi geliyor.
Şunu eyledim:
Bir de şu matrak şeyi izledim
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.