Selam Hipotiroidi, Ben Geldim
Meğer buymuş.
Bunca zamandır uykusuzluğu (Son üç günde uyuduğum saatlerin toplamı 7 saati bulmuyor) hipotiroidinin değil de hipertioridinin semptomu (bipolar bozukluk ile tiroidin fonksiyonel hastalıkları arasında analoji kuran beynimi seveyim) zannettiğim için anlayamamışım. Bugün, acaba bu uykusuzluk istisnai bir durum olabilir mi aceb diğer hipotiroidi özelliklerini sergiliyor muyum diye araştırırken bir de baktım Hipotiroidi Belirtileri’nin altında nal gibi yazıyor:
INSOMNIA.
Kurban olurum, bir de Latincesini yazmışlar. Nasıl karizmatik. Bununla teselli bulayım, tahlile gidemiyorum çünkü bu hengamede. Kafana göre dozu da arttıramazsın, neden çünkü kalp krizinden kemik erimesine bir alay risk var.
Ne diye çıktı bu tiroid belası benim başıma. Ha? Nereden çıktı? Herkes dışarının yasını tutarken ben hala tiroidimin derdindeyim, bazen Moda sahillerini düşünüp daha dün gibi şurada çimlenip bira içiyordum deyip sonra yine esas yasıma dönüyorum: O çimlerin üzerindeyken de tiroidim yoktu.
Aslında epey oldu, ama 1 sene sonra hala geçmemiş olan (geçmedi bir sene, ama geçmesine az kaldı) yasların patolojik yas olabileceğini söylüyorlar. Allah korusun. Aslında doğru anladıysam bu patolojik yas denen şey, yasın, insanın içten içe ölmesini dilediği birinin ölümü karşısında kapıldığı suçluluk duygusuyla birleşmiş haliymiş. Şu halde benim durumumda bu n/a oluyor, yani sinsi sinsi tiroidime diş bilememişsem eğer. Ki niye yapayım öyle bir şey. -Nodül üretiyordu, belki ondan.
Yazık oldu be.
Neyse.
Blog’um kişiselleşti. Hoşuma hiç gitmiyor, böyle olmaz. Ama insanın bu kadar yalnız bırakılması da fena şey. Burnum ne kadar çirkinmiş benim.
Günün Şarkısı
Çünkü çok güzel anlatıyor zamanımızı.
Bihter Ziyagil izilyorum
Ve diyorum ki İstanbul ne güzel bir şehirdi.
Bihter Ziyagil de çok güzel kadındı.
En baştan oturup izlemeyi planlıyorum, karantina hala bitmemiş olursa bir kez daha başlayacağım. Öyle gidecek. Ve her defasında, bu kez Bihter iradesine hakim olacak, bu kez Behlül Bihter’i yarı yolda bırakmayacak diyeceğim. Pis insanlar. Harcadınız güzelim kadını.
Menderes, Atatürk ya da Cumhuriyet Bulvarı
İlle de bunlardan biriydi ama hangisiydi. Hepsi bazı caddelerin ya da meydanların adı olsa gerekti. Karıştı birbirine.
İşte Aydın’da ben, ağır bir depresyonun içindeyken oturup Körlük’ü okumuştum. Bir ya da iki gecede. Bitirdikten sonra, aylardan sonra ilk defa dışarı çıkmak istemiştim ve sanıyorum Mado’ya gitmiştim. O zaman demiştim ki, iyi ki hayat var. Ben depresyondayım ama iyi ki o bir yere gitmemiş.
Şimdi yine öyle bir an bekliyorum. Aydın’ın tek bulvarına razıyım, bana yeniden insan göster, dondurma göster, parklar bahçeler göster. Bebe ağlamalarına bile razıyım.
Ama bu yasak kalksa da insan eksik. Hiçbir zaman hiçbir şey “tam süper” olmayacak. Bu üzücü. Yani doğduğundan beri eksiliyorsun. Belki çok şanslı birkaç kişi vardır hiç eksilmemiş, sevdiği bir şeyi ya da insanı hiç kaybetmemiş. Onlar bile genç ölecek ya da yaşlanacak. Kötü yani aslında bu bize sunulan şey. Daha iyisi verilebilirdi.
Üstünü örttüğünüz birinin cenazesine katılmadan dünyayı anlayamazsınız
Nuri Bilge Ceylan böyle demiş.
Ben istemiyorum bu dünyayı anlamak, olmaz olsun böyle olgunlaşma.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.