Günlük yaşamın hır güründe gözden kaçanlara anlamlar yüklendi, şimdi’nin bilincine varıldı, börtü böceğe bakıldı. Durup düşünmek, yavaşlamak ve sorgulamak amansızca övülmeye devam ediyor.
Herkesler karantinadan bir şeyler öğrenmiş. Çernobil dizisindeki adam da kanser olduğunu ve öleceğini öğrenince karıncaların vs. değerini anlıyordu. Asla böylelerini anlayamayacağım. Başlarına bir mini katastrof geliyor ve insan-ı kamil’e dönüşüveriyorlar. Ve böyle zamanlarda niyeyse herkesin dudaklarından dökülüveren pek önemli görünen tırt laflar:
“DUR.”
“YAVAŞLA.”
“DİNLE.”
“GÖĞE BAK.” ////şiir olanına değil sözüm ama çok ayağa düştü bu göğe bakma saçmalığı ve sırf yürürken göğe bakmak aklına geldiği için hayatı takdir edebildiğini sanan bir vasat insan kalabalığı türedi.
Bu yaklaşımlarınız baylarım ve bayanlarım, bana düşündürüyor: Ölüm döşeğindeyim, yaşamak için son bir 10 15 dakikam kalmış. Diyorum ki, yavaşla dediniz dur dediniz ve sizi dinlediğim anlar buradan köye yol olur, tutun geri getirin. O gün geldiğinde bu insan-ı kamiller, kamileler, yogiler ve bilumum sevimli tarikat mensupları kıç dönüp “ay dinlemesydin be” diyecek, biliyorum bunu.
Ey gereksiz-sakin, organik ve alkali beslenen, spor yapan ama hiç terlemeyen, makyajsiz güzel “ama inanıyorum ki bir güç var” insanları size çok kızgınım. Sizin yüzünüzden insanlık tarihinin gerçek ehli keyfleri hak ettiği değeri görmüyor. Hayatı yanlış anlayan; alkol ve uyuşturucuyla sağlığını bozanlar, zevklerinin peşinden koşarken binbir zührevi hastalık kapanlar ve sokaklarda yatanlar değildi, sizsiniz. Ölümlü dünya için, gereksiz-düzgünsünüz. Gömleğinizin kırışığının bile doğayla, ekolojiyle, adil üretimle bir alakası var. İfrit oluyorum. Neredeyse kusursuz olmanıza, hatalarınızın bile güzel görünmesine, hiçbir şey için çabalamaz halinize katlanamıyorum!! En iyi ihtimalle güzel yaşlanmak gibi bir şeysiniz.
YAS İLE YOLA GELENLER
Ben tiroidim gitmeden önce, güneş daha parlaktı, hava daha güzel kokuyordu, Gayrettepe daha aydınlıktı ve benim en büyük hayalim tiroid nakli yaptırmak değil çatısında havuz olan bir gökdelenimin olmasıydı.
Siz yasla yola gelenler hayata şunu diyorsunuz: Benim ağzıma s.çabilirsin. Ben sana kafa tutmayacağım. Tiroidimi alabilirsin, bana tecavüz edebilrsin, çocuklarımı yakabilirsin, kafama sosyalizm/İslam devrimi/5 Nisan kararları filan atabilirsin, ben hepsine “okey”im. Bu, ve bu isyansızlığa yüce anlamlar yüklemek… Hayata direnmek yerine onunla birlikte akıp gitmekten söz edildiğinde aklıma gelen Tanrı’ya yakın olmaktan ziyade şöyle bişey: Güney Asya’da tsunami mi oldu? Haydi su savaşı yapalım!
-Konu değişmesi-
Konu değişmesi oldu. Bunu yazmayacaktım. Felaketlerden bir şeyler öğrenerek çıkanlardan hareketle başka bir şeyler yazacaktım:
Benim merak ettiğim şey… Yani bu, felaketlerden bir şey öğrenen insanların çoğunluk olduğunu düşünmüyorum; çoğunluk başına bela gelince bir müddet rölantiye alır, belki daha azı dövünür çok daha azı bundan bir şey öğrenmeye çalışır. İşte o çalışanların acaba ne kadarı sahiden öğreniyor. Onu merak ediyorum, ama birileri ciddi ciddi yalan söylüyor çünkü insanların sosyal medyada ve orada burada yazdığı “neler öğrendim”lerinin sonu gelmiyor. 2 ay evden çıkmadın ve ciddi ciddi karakterinde bu denli büyük değişimler oldu öyle mi? İnanmıyorum. Ama bunu diyenler kendilerine inanıyor. Karantinadan değilse de 30 küsur yıllık hayatımda öğrendiğim bir tanecik bir şey varsa, insanın gerçekten idrak ettiği ve özümsediği şeyin farkına varmadığıdır. Ama şimdi yazınca, bu bile çok ukalaca geldi. Fakat korkarım yıllar sonra ortalık “2020’deki karantina bana şunu ve bunu öğretti” diyen insanlardan geçilmeyecek.
Başına doğrudan felaketler gelmeyen pek çok gül-insan da bu vesileyle bir hikaye sahibi olacak.
Hohohoyt.
Eyy tarih, bu gül-insanları da “HIV+ teşhisi/evimin yıkılması/en yakın arkadaşımın ölmesi beni başka biri yaptı”ların yanına yazasın!
ŞŞ
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.