Bunu özledim. Güneş battıktan sonra eve gelmeyeli 2 aydan fazla oluyor.
Geçtiğimiz günlerde 1 insan gördüm. İlginç bir deneyimdi. Konuşmakta biraz zorlandım. Yüz yüze değişik oluyor. Ekrandaki gibi değil, o insan fiziksel olarak somut bir şekilde karşında duruyor. İlginç bir olay.
Adaptasyon yeteneğimiz çok kuvvetli.
Biri demişti, çok anlamlı gelmişti o zaman. Şimdi ben söyleyince öyle olmadı.
Twitter’da bir kadının paylaşımlarını okudum. Ağır şeyler yaşamış. Kendisine ağır şeyler yaşatan insan intihar etmiş. Üzerinden yıllar geçmiş. Kadın duygusal bir şeyler yazmış. Altına bol bol yorum yapılmış. Yorumların çoğu kadını destekliyor; saygı, hayranlık, yoldaşlık içeriyor. Hemen hepsi erkek olan tek tük yorumcu “birinin ölümüne sevinmek de yani…” kabilinden bir şeyler yazmış.
Kadının deneyiminin kıyısından geçmemiş insanlar ille de bir şey söylemeleri gerektiğini hissetmiş. Düşündüm biraz, acaba dedim, sosyal medya kullanan biri olsaydım ne derdim. Böyle bir durumda ne denir. Sonra kendime geldim. Ne denir ki böyle bir durumda hiçbir şey denmez. Bazen de yorum yapılmaz.
Sosyal medyanın cidden boktan bir yer olduğunu düşünüyorum. Doğal olmayan ve doğallaşmaması gereken bir ilişki biçmine zorluyor insanları. Normalde, böyle ağır laflar ettiğinde biri, herkes susar. Bu çünkü, susulacak şeydir. Sözün bittiği yer/ne söylesek boş tarzı beylik laflar edilir en fazla, o da aradan zaman geçince söylenir. Sessizlik çökmesi güzel bir olaydır. Bence. Kıymetli bir şeydir. -Bu mesela Aşk-ı Memnu’da vardı. Bence o dizi, söylenenlerden çok susulanları seyirciye aktarmayı başarabildiği için iyiydi.
Zaman geçmesi
Neyse kadın orada şey diyor… Yaşadığı onca şeyden sonra bununla tartıldığında pek önemsiz gelecek bir şeyler yaşamış. Onlara ağlamış. Buna seviniyor. Bu sahiden sevindirici. Geçiyor demek ki çünkü. Bu seferki en kötüsü dediğin bile geçiyor.
Birkaç kez hayatımın altüst olduğunu hissettim. O zamanlar yaşadığım Lyon’un ve Paris’in de renkleri böyle soluvermişti. Lyon 1 değilse de 2 yıl sonra gittiğimde düzelmişti. Paris’e tekrar gitmedim, bilmiyorum. Ama muhtemelen orası da şimdiye eski haline dönmüştür.
İnsanın hayatına bir çızık atılıyor sanki. O çızıktan sonrası sanki hiç önceki gibi olmuyor, olmayacakmış gibi geliyor. “Olay öncesi” çekilen fotoğraflardan vıcık vıcık “çocuktuk/derdimiz tasamız yoktu/aklımız bir karış havadaydı” akıyor. Yok aslında böyle bir şey.
Bellecour aynı Bellecour.
Odeon aynı Odeon.
Gayrettepe aynı Gayrettepe.
Dünya hep aynı dünya.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.