Fazla normalleşildi. Bir haber sitesi şöyle atmış başlığı: “Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Yamanel: Normalleşme sürecini insanlar çok yanlış anladı bence” Muzip editör seni. Heheheh. Belki mesai sonrası anlatmıştır bu başlığı atan: “Olm bugün bir başlık attım ahahah…”
Yapmamıştır. Çok yeni başlamamışsa eğer, böyle küçük şeylerle eğlenecek seviyeyi çoktan geçmiştir. Üf. 25 saat çalışmak ideal diye okumuştum bir yerde. Bunun azı da fazlası da zihni köreltiyormuş. Çok tatsız böyleyse.
Evet dışarısı aynı eskisi gibi oldu. Ama maskeliyiz. Eldiven takmayı bıraktım artık, çok sıcak çünkü. Aslında uzun süre aynı ortamda bulunduğum bir arkadaşın PCR’sinin pozitif olduğunu ve ciğerlerimde sorun olmadığını öğreneliberi fazla rahatım. O dehşet günleri ne güzeldi. Birkaç aya kalmaz, “O dönem çok kıymetliydi! Astronot gibi giyinip biber gazımı alıp fotoğraflar çekmeliydim! Nasıl da sürüye umdum Allah kahretsin!” diye yanacağım. Sahiden ne kadar ilginçti İstanbul. Dışarı çıkıp, kıyamet sonrasında sağ kalan tek kişi gibi yürünebilir, ilginç şeyler düşünülebilirdi. Özlediğin İstanbul geri döndü, al başına çal şimdi 15 milyonu.
Kötü mizahın siyasi dönüşü
İşten başımı kaldırabilseydim aslında erkekyerinibilsin üzerine bir şeyler karalayacaktım. Tam olarak neye gıcık olduğumu da anlamış gibiydim. Vallahi yazsaydım iyi olacaktı. Geçti o his. Ama şunu hatırladım. 11 12 yaşlarındayken, kendimce bu cinsiyetleri ters çevirme işini layıkıyla uygulamaya çalışırdım ve sıklıkla birileri -en çok da annemin arkadaşları- çabalarımı gülünçleştirip canımı sıkardı.
“Ay senin bu kız pek matrak, geçen bizim oğlana kapıyı tutmuş ille de önden sen geçeceksin demiş! Hihihi!”
Ben bir dünya kurmaya çalışıyordum ciddi ciddi, ama her hareketim şaşkınlık/direnç ya da alayla karşılanıyordu. Şimdi bu heşteg hem fazla sulandırıldı hem de bazı noktalarda bence gerçekten s.çtı. Mesela bir Belediye’nin “Şiddete uğrayan erkeklere belediyemizin kapıları açıktır” diye tweet attığını gördüm ki, bu Belediye demek ki, kampanyayı ciddiye alıp kapılarını çalan şiddet mağduru erkeği (ki onlardan biri de mesela yine ben 11 yaşındayken apartman olarak gaddarlıklarını dinlediğimiz x teyzenin engelli kocasıydı) kikirdeyerek karşılayacak. İşin bir de LGBTİ+’ları neredeyse tümden yok sayan tarafı vardı ki buna şugar itirazlar geldi neyse ki.
Kötü mizah dememin sebebi şu filmi hatırlatışındandı:
Belki döneminin iyisiydi ama buna bugün gülmek… Bilemiyorum.
Her B.ka Alışmak
Bir mutlu havadis aldım dün. Basbayağı mutlu bir havadis idi, tastamam beş senedir uğraştığım ve olduramadığım, artık neredeyse ümidi kestiğim bir mevzuuda en kötü ihtimalle “daha iyi yenil” anlamına gelecek bir telefon aldım. Ama telefondayken bana içimden “Ay kapatsa da sevinç çığlığı patlatsam/halay çeksem/oynasam” dedirten olay bugün beni o kadar da yerimde duramaz kılmıyor. Keşke yas da bu yerinde duramazlık gibi hızlı bir şekilde geçip gidiverse.
Süper Baba
Bu ismin yadırganmamış olmasına bazen şaşırıyorum cidden gülünç aslında. Süper Parti diye bir parti kursa mesela birileri, demek ki onu da yadırgamayacağız. Ama kısaltılmış hali SP ile çakışır. Gerçi o da kapandı gitti, amma tarih yazıcılarımıza belki iş çıkarır. Fakat SÜP olabilir. Bak düşünülsün bu, tarihe not…
Tarihe not
Hem sağı hem solu bünyesinde toplayıp vatanımızı kurtaracak ve de kardeşliğimizi filan yeniden tesis edecek O Parti’nin adı Süper Parti (SÜP) olsun.
***Süper Baba devam***
Nihat’ın “Ey maşallah on parmağında on marifet” diyerek Frida Kahlo Emel Hanım’ı kırması, benim çocuk aklımla bunu anlamayışım (yine anlamadım, bu kadar gücenecek ne vardı Emel?) sonra gelip özür dilemesi, “Ben böyleyim işte” diye gevelemesi… Şevket’in kendisine evlenme teklif eden Nihat’a önce kahkahalarla gülüp sonra ağlaması… Hepsi aklımda kalmış, vay arkadaş, demek çocukluk hafızası mı neyse, o daha kuvvetli. Yalnız ne güzel içiyorlar biraları, ne güzel söylüyorlar R’leri…
Bununla birlikte en güzel yaşlarındaki Jülide Kural, en güzel yaşlarındaki Şevval Sam ve en güzel yaşlarındaki Bennu Yıldırımlar’ın sırasıyla sevdalandığı jönümüzün en güzel yaşlarındaki hali şu:
Şevket Altuğ’dan Kıvanç Tatlıtuğ’a gelinen yolun taşlarını hazırlayan feminizmin önünde, kaçıncı dalga olduğuna bakmaksızın minnet ve şükranla eğiliyorum.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.