Saçmalama Özgürlüğü, Linç, Nesflis.

YouTube’dan sansür yedik.

Gündemden de düştü.

Emeklerim bir kez daha zayi gibi oldu.

Ama arşiv her zaman kazanır. 

Yazacaktım ben bir şeyler

Cüneyt Özdemir’in kendisiyle yaptığı yayınından filan bahsedecektim. İnsanın sahiden de kastetmediği bir şeyi açıklamaya çalışması (kız/kadın meselesi) ve bunu yaptığında kıvırmakla suçlanması cidden boktan bir şey.

Falan filan yazacaktım ama işte video hazırlamaktan fırsat bulamadım. Zaman niye hep aleyhimize böyle? Dark başlamış. O ne güzel dizi öyle. Zamanlı şeyler hep güzel. Anyways.

Geçenlerde, “Tavır alma” üzerine düşündüm. Bununla ilgili bir şeyler yazayım dedim ama o kadar içim sıkıldı ki -nasıl öleceği üzerine tahminler yürütmesi gibi uğursuz bir şey insanın- yazmadım. Bu tavır alma olayı toplumumuzda öyle küsüp konuşmamak gibi bir şey olmuyor genelde. Hızla önümden geçen bir şeyler… Türkiye’nin yakın tarihini düşünmek -derken hop yasak. Sosyal medya ürkeği biri olarak, bu beni düşündürdü:

GÜNÜN SORUSU

Cehennem mi daha kötü hiçlik mi?

-Cehennemde arada espriler filan da oluyormuş mesela.

Dark

O tik tak diyen yaşlı amcayı kendime aşırı benzetiyorum. 12 yıl önce filan, bu, sonun başlangıç olduğu sırrını kanıtlayan süper bir rüya görmüştüm. Ne yapsam hatırlayamadım rüyayı ama rüyadaki şahıs ölürken -aynı zamanda yeniden doğuyordu belki ama emin değilim- çok şık bir el hareketiyle kanıtlamıştı bu sırrı. Ama çevresindeki kalabalık amanin/doktor/yetişin/ambulans! kafasındaydı ve el hareketini kimse göremedi. Uyanınca hatırlayabilmek için çok çabaladım ama olmadı. Hazin.

Netflix yasaklanmadan üçüncü sezonu bitirmem lazım, ama beynim yandığı için tekrar birinci sezonun birinci bölümüne döndüm. Bu bile dizinin muhteşemliğini kanıtlıyor. Sadece zaman kavramıyla kafanı bulandırmakla kalmıyor, seni de aynı yolculuğa çıkarıyor ve hop -yine 21 haziran, Mikel’in intiharı. -Ciddi ciddi insanlarla konuşuyor gibi bu dizi. -Belki de Deccal böyle bişeydir ve yalancı tarafı dizi görüntüsünde gelmesidir. Interestung.

 ŞŞ