Bildiriler
Şimdi anlıyorum tabii, mesela Emile Zola “J’accuse…!” dediğinde bu epey ses getirmiştir. Ama eline klavye alanın Twitter’da üçlere beşlere bölünüp en özgüvensizinden en beceriksizine herkesin birbirine haldır huldur saydırdığı bir zamanda böyle bildirilerin sahiden bir anlamı var mı -Üstelik içinde, öğmm, nasıl denir, içinde çok fazla “çok fazla kesim tarafından neredeyse hiç sevilmeyen insan”ın olduğu böyle bir metnin işlevi nedir, neye yarar neden, gerçekten sorguluyorum.
Bak bak bak iktidara ne diyor:
“Geniş kitleler memnuniyetsiz, tedirgin, huzursuz. Sessizlikleri, var olduğunu sandığınız desteğe değil korkuya ve çaresizliğe dayanıyor. Ancak, gün gelir suskun itirazlar büyür…”
Devamı nasıl gelecek dersin? Şöyle geliyor:
“…sandığa yansır, seçmen bu gidişata dur der.”
Sizi gidi iflah olmaz liberaller 🙂
Fakat isterdim bildirilerin sahiden ses getirdiği o nefis zamanlarda yaşamayı -O nefis zamanlar deyince aklıma hep tıbbın ne kadar az gelişmiş olduğu gelir gerçi, millet ishalden filan ölüyordu, belki de burası iyi. Şunu da düşününce ne ilginç insanlarız, dünyanın son yüzyılında gelmişiz mesela, yani iklimcilere göre felaket hakikaten geliyor -Gerçi belki de, bu kim bilir kaçıncı gelişimiz. Ama yine de burada olmak ilginç. İlk gelişimizse insanlığa kılpayı yetişmişiz. Gibi.
Telefon
Modern çağın diğer tatsız yanı eletronik eşyaların kırılganlığı. Tüplü televizyonlar ve her türlü ev aleti evvelce çok daha sağlamdı. Eski telefonlar da sert kapanışlara dayanıklıydı mesela -hatta sanıyorum Seinfield’in bir bölümünde telsiz telefonu öfkeyle karşı tarafın suratına kapatmaya çalışan insanın dramına dair güzel bir tespit vardı. Çat diye ahizeyi telefona vuramıyorsun yani, olmuyor bu. Dokunmatiklerde daha da tatsız. Ama en kötüsü navigasyona kızmak. Bugün navigasyon beni çok kızdırdı, kendi evimin çevresinde iki tur döndürdü ve sinirden ne yapacağımı bilemeyip telefonun tepesini ısırdım. Cam gitti. Bu kalıcı bir şey, düzeltmeye param olsa da muhtemelen daha cazip şeylere harcayacağımdan artık telefonunun camı kırık bir insanım. Buna sıkılıyorum işte. Eskiden böyle şeyler olmuyordu.
Kurban’a Tavsiyeler
Fazla hassas olduğum konuları doğrudan düşünmek yerine, yerine başka bir şeyler koyup düşünürüm. Bu biraz salakça çünkü
- İnsanlar sorar: Neden her şeyi ille de başka bir şeye benzetiyorsun ki?
- Bütün analojiler tehlikelidir -Bunu kimin hangi bağlamda dediğini unuttum ama güzel laf.
Pınar Gültekin’in ardından gelen leş yorumların ilk dalgası iğrençti. Abisinin yaptığı açıklamaların ardından kimi iyi niyetli salakların ettiği “günahını aldınız/iftira attınız/haysiyetini bokladınız/al işte öyle değilmiş bak!” minvalli yorumlar neden toplumun Hande Kader’in yasını tutamadığını gösteriyor aslında. Bu ileride kocasını/sevgilisini aldatan, kocasının/sevgilisinin damarına basan, kocasını/sevgilisini tehdit eden kişilerin öldürülmesinin daha da normalleştirilmesine yarayacak (Belki de yaramayacak bilmiyorum, bu inşa olayı da günümüzde su götürür. Hiçbir şey inşa olmuyor çünkü birikmiyor, o kadar ki, bana sanki düzen bugün değişse yarın adapte olurmuşuz gibi geliyor. Kapa parantez.
İkinci dalga “yanlış tercih”, “piç erkek/efendi erkek”, “herkes kendi kaderini yaşar” minvalinde sürüyor. Bu kafayı anlamaya çalışıyorum, çünkü başına kötü bir şey gelmiş insanı aşırı salakça şeyler bile yapsa -otobanda selfie çekmek, gökdelenin tepesinde selfie çekmek, vince çıkıp selfie çekmek, şakacıktan kendini asayım derken ölmek gibi bir şey de olabilir bu- suçlamayı anlayamıyorum. O insan çünkü ölmüş gitmiş. Bu sorunlu bir kafa.
Bunu anlamaya çalışırken epey bir şeyi evirip çevirdim. Mesela Haluk Levent’in “Kızlarımıza tavsiye…”sini “Beylerimize tavsiye” diye değiştirdim ve neden rahatsız edici olduğunu düşündüm. Mesele bence “asıl erkeğe tavsiye ver” meselesi değil. Bu biraz çünkü “Barış aydınları terörü de lanetlesin!!! Barış barış diyenler niye bildiri yazmıyor PKK’ya silah bırak diye!!!” demek gibi. -Demezler, o seviyeye kendilerini indirmezler çünkü.
Haluk Levent’in ya da bir başka ünlünün, veya erkek ya da kadın herhangi bir insanın “Erkekler!!! Kadınları öldürmeyin çünkü…” dediğini duymayı da herhalde kimse istemezdi. Yine de erkeklerin (ve kesinlikle kadınların da) “Kadınlarımıza/kızlarımıza tavsiye… Böyle adamlardan uzak durun… Yanlış tercihler” deyişinde tepeden bakan, halden anlamayan, ayıca bir taraf var. Buraya geldiğimde yine duygusallaştım ve can havliyle bişeylerin yerini değiştirmeye giriştim. Bu örnekte kadın olan “kurban insan”ı (Çünkü yarın katil olacağını bilmediğin birine aşıksan -muhtemelen katil de bilmiyor bunu- farkında olmasan da kurbansındır) başka biçimlerde hayalledim.
Modern ve memeleri amına denk insanın -bir şey deniyorum, sanırım olmuyor- kurbana verdiği tavsiyeler bu biçimlerin üzerinde çok sakil duruyor:
Iraklıların da direnmesi lazımdı, birlik olmaları lazımdı, Şii-Sünni diye bölünmemeleri lazımdı.
Filistinlilerin de topraklarını satmaması lazımdı, yerleşimcilerin duvarlarına beton taşımamaları lazımdı, işgalcinin verdiği kimliği taşımaması lazımdı.
Suriyelilerin de vatanını terk etmemesi lazımdı, bu kadar çocuk yapmaması lazımdı, botla geçeceğim diye sahtekarlara para vermemesi lazımdı.
Modern zamanlar, kurban olmayanların kurbanlar hakkında bu kadar çok atıp tutmasını beraberinde getirdiği için de iğrenç zamanlar kanımca. Hiç sevmiyorum seni modern zamanlar.
Hiç.
Derken bulamaç gibi bir şey oluyor
Çünkü modern zaman insanı bazen erkek, bazen değil. Ama modern zaman insanı (bu örnekte erkek) kurban hakkında (bu örnekte kadın) bir şey söylediğinde o da “esas meselenin” (burada mesela toplumsal cinsiyet eşitsizliği) parçası kılınıveriyor ve her şey “eril söylem” oluyor. Bence sorun daha derin, ama benim asıl canımı sıkan insanoğlunun (erkeklerin) her saçmalamasının “eril söylem” eleştirisiyle yutuluvermesi değil. Bu kadar dolup taşan bir şeyin (adına eril söylem denen o şeyin) haddinden fazla büyüyerek bir noktada gözüme gerçekten yenilmez görünmesi. O kadar ki, her şeyi cenderesine katıp döndüren bu güç karşısında direncimi yitiriyorum: Erkekler saçmalıyor -çünkü insan saçmalar- eril söylem büyüyor -affetmiyor-, komşunun oğlu, ilkokul arkadaşınız, takıldığınız çıtırlar, en feminist ve politikli korekt iş arkadaşlarınız, kuzeniniz, biriçimsu şarkıcı oyuncu takımı, hepsi eril söylem tarafından yutuluyor ya da yutulmak üzere.
Kollarım iki yanıma düşüyor ve her şey birleşiyor: Örgütlü bir halkı kimse yenemez eşittir hiçbir şey eyleme geçmiş cehaletten korkunç olamaz.
İnsan bitmez tükenmez bir cennet ve cehennem.
Ama feminizmin bazı yolcularına bakılırsa, eril söylem bundan da büyük.
Değil işte.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.