
Eski diziler kısaydı.
Süper Baba bir saatin altındaymış. Kara Melek 40 dakikadan az.
Aşk-ı Memnu ve Yaprak Dökümü ortalama 1.5 saatmiş.
Kırmızı Oda ve Masumlar Apartmanı 2-2.5 saat arası.
Ortalama on senede bir, 1 saat artış var yani. Çılgınlık.
Kırmızı’yı izlemeyi denedim, bu ikisi çünkü herkesin dilinde. İzleyemedim. Sahneler anlamsız uzun. Sanatsal bir şey de izlemiyoruz. Gaz müzik eşliğinde kazık gibi duran adam. Ağlak müzik eşliğinde kazık gibi duran kadın. Yüzlerdeki ifadeye bakınca aman aman bir oyunculuk yok. Nbc tarzı off bu nasıl plan, oyyy fotoğraf gibi dedirtecek bir şey zaten yok.
Terapistimin iç sesi umarım böyle değildir diyecek oldum ama, dış sesi de hiç benzemiyor o yüzden kafam rahat.
Yeni diziler beni üzüyor. Bir şeylere herkesle birlikte yükselmek istiyorum ama hep geriden. Muhtemelen bu dizileri, ortalama dizi süreleri 4 saate çıktığında bayıla bayıla izlemeye başlayacağım.
Kadınları seviniz. Erkekleri seviniz.
Biraz düşünmeye çalışıyorum. Küçükken böyle düşündüğümde, bu düşünmelerimin büyüyünce bir işe yarayacağını sanırdım. Kuram oluşturabilir ya da ülke yönetebilirdim. En azından bir örgüt kurar eşitliği filan yayardım. Hiç öyle olmadı. Mal mal düşünüyorum hala.
Hiçbir boka yaramıyor bu düşünmeler.
Neyse kadını ve erkeği düşündüm. İkisine de insan olarak bakmadığımda genelde uyuz oluyorum. Kedi gibi girdikleri kalıbın şeklini alıveriyorlar:

Bunun basıldığı bir tişörtü bir kadının üzerinde gördüm. İnsanın kendine hiç mi saygısı olmaz” diye düşündüm ama aslında bunu demek “aq” diyen kadınlara kızmak gibi. Saçma bir tepki. Belki de değil. Bilmiyorum. Belki aq de yanlış. İnsanın, sevimsiz bir şeyi diline dolarken, kendisini -mesela cinsel organını ve medeni halini- bunun dışında tutabilme hakkı çok görülmemeli.
Ama insan böyle tişört giyen bir kadın ya da adam gördüğünde, birini nikah masasına istemediği halde oturtmakla ya da istemediği halde evlenmekle övünüyor gibi geliyor ki -çok gerizekalısınız lan. Bunlar bir de bebekleyip toplumu hepten çürütüyor. Kendileri gibi mutsuz evlenen ya da zorla birine yamanan bok gibi bireyler üretiyorlar.
Buralarda artık sağlıklı düşünemez oluyorum. Böyle kalıplara -sahici ya da değil- duyduğum öfke, düşünmeme engel oluyor. Bence böyle kadın ve adamlar yok ve evlilik aslında kadın erkek ayrımı olmaksızın, insanlığı farklı biçimlerde mahveden bir şey. Mesela insanlığın bir kısmı ailesinin yanından ancak evlenirse ayrılabiliyor, bu çok fena bir şey. Yine insanlığın bir kısmı, aşık oldukları kişiyle ilişkisini sürdürebilmek için ya da mesela yaşlanıp tipsizleştiğinde bedava seks yapabilmek ümidiyle evleniyor. Baya SGK emeklilik hesaplama gibi bir şey yani. Ben emekliliğim konusunda olduğu gibi bu konuda da sanırım gerçekçi değilim ve ihtiyarlığımda çevremde dört dönen çıtırlara dolarlar attığımı hayal ediyorum.
Gelgelelim bu tişörtü giyen hemcinsimi gördüğümde yakasına yapışıp “Evlenme, sen de mutsuz olacaksın!” diyesim geliyor.
Halbuki tatlı tatlı gözlemleyeceksin bunları. Kişiselleştirmeyeceksin. “Hımm, patternler” filan deyip not alacaksın. “Hımm 2020 ne kadar ilginç… Hımm Türkiye Cumhuriyeti çok enteresan…”
Kuramsal şeyler düşünürken dünyaya çok fazla kapılmamalı. Şeker ve glutenden uzak durmak kadar önemli bu.
ŞŞ (Güzel bir merdiven çıkma müziği)
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.