Mini Öykü: Söylem Öldürür

Sevgili blog,

Bugün dişil kültürün ve dişil söylemin hakimiyetindeki paralel evreni anlatacağım. Hikayede amsız kardeşimiz, Dünya’dan buraya düşüyor ve anaerkil söylemler karşısında önce şaşırıyor, sonra kızıyor, derken öfkesine galebe çalan libidosunun kurbanı oluyor. Dinliyoruz…

Hatim’in Dramı

Hatim bir sabah uyandığında yatağının karşısındaki posterin değiştiğini gördü. Söylenerek doğruldu, tuvalete gitti, işedi, yüzünü yıkadı, posterin eski haline dönmüş olduğunu ümit ederek yeniden odasına döndü. Heyhat! Uyandığında gördüğü doğruydu. Tam karşısında Manuel Ferrera duruyordu ve beyaz donunun üzerinden kılları görülüyordu. Şöyle yazıyordu posterin üzerinde: “O derece submissive’im ki, isteyen bütün hayranlarım beni içine sokabilir…”

Bu kadarı da fazlaydı. Hatim öfkeyle buruşturup çöpe attı posteri. Telefonu alıp bunu yapmış olabilecek tek kişinin numarasını çevirdi:

-Sacit! Evime girdin di mi lan puşt!

-Puşt mu? O ne demek be?

-Gece evime girip Stoya’nın posterini çaldın yerine donlu herif koydun.

-Yoo. Kimi koymuşum? Neden bahsettiğini anlamıyorum dostum…

Hatim o gün müdavimi olduğu kafeteryaya gittiğinde, benzer bir şaşkınlığı yeniden yaşadı: Her gün gittiği mekandaki tablolar farklıydı. Kedili kadınlı modern çizimlerin yerini kedili erkekli çizimler almıştı.

İlerleyen günlerde, toplumsal cinsiyet ilişkilerinin kısmi olarak alaşağı olduğunu gördü. “It is a women’s world” seviyesinde bir değişim değildi söz konusu olan, ama cinsellik, erotizm, estetik gibi bağlamlarda kadın ve erkek yer değiştirmişti. İnsan figürü içeren her türlü çizim ve fotoğrafta bu değişim görülebiliyordu, erkekler seks objesi olmuş, küfürler de yüz seksen derece değişmişti. Bununla birlikte kadın ve erkeklerin vücut yapıları eski dünyada nasıldıysa burada da öyleydi, bundan kelli eril şiddet ve iktidar yerli yerindeydi.

“Ne datlu bir değişim bu” diye içinden geçirdi Hatim. Hem iktidarı kaybetmedik hem de bize küfredecek kadar kızanlar bile sekse hayır demiyor.

Eskiden birlikte çapkınlığa çıktığı arkadaşlarının çoğu “ciddi ilişki” lafını diline dolamıştı, bunlardan biri, henüz eşini bulamamış olmakla birlikte evlendiğinde giyeceği damatlıkla kafayı bozmuştu, “takılmaca seven” bir arkadaşının ise keyfine diyecek yoktu. Hatim, at hırsızına benzettiği bu arkadaşının, eski dünyada yüzüne bakmayacak kadınlarla düşüp kalkmasını hayranlıkla seyretti.

Günlerden bir gün, onu tuvalette hisli hisli ağlarken işitti. Derdini merak etti, yalnızken yakaladığında yanına gitti.

Hatim: Nen var yahu?

Takılmaca seven at hırsızı kılıklı arkadaş: Biliyor musun Hatim, ben böyle takılmaca seviyorum diyorum filan ama… Aslında içten içe ruhumu öldürüyorum. Bazen diyorum ki, biri olsun, mesela gece uyandığımda kötü bir rüya görmüşüm, sarılayım filan. İşte ne bileyim bir Haneke filmi izlemişim onu anlatayım. Ama yok. A.larına sokup sokup bırakıyorlar. Hiçbiri benim beynimi sevmedi, hepsi sırf içlerine sokmak için benimle birlikte oldu.

Hatim, “beynini s.geyim senin” diye cevapladı arkadaşını.

Arkadaşı bu söze anlam veremedi.

İlerleyen günlerde Tinder’da çok eğlendi Hatim. Her gün başka bir kadınla, bazen birkaçıyla birden buluşuyordu. Ne var ki, eski dünya pornolarında pek sevdiği bir kategori olan ffm’yi bizzat yaşadığında canı hayli sıkıldı. İki buluşmasını aynı güne getirdiği günlerden birinde eşleri birbiriyle tanıştırma gafletinde bulundu ve ertesi gün, “Bir daha iki kadınla asla”, diye yakındı iş arkadaşına. Arkadaşı onu önce cesaretinden ötürü kutladı, sonra kendisini bu denli derin bir itirafa layık gören iş arkadaşına borçlu hissetti ve üç yıl önce yaşamış olduğu travmatik ffm deneyimini anlattı.

Hikaye bittiğinde Hatim klozetin önünde öğüre öğüre kusuyordu. Kadınların bu kadar iğrençleşebileceği aklına bile gelmezdi. Kendisi, demek ki ucuz atlatmıştı. Hatim öğüre öğüre kusmaya devam ederken arkadaşı zor ve rıza arasındaki çizgiden bahsediyordu:

-Bazen safe word bile seni koruyamaz Hatim. Ben bunun önemini bilmiyordum, ama kızlar bana söylemişti. Kelimeyi belirledikten sonra bir de parmağımı şıklatabileceğimi söylediler. Ama sonra bana öyle şeyler yaptılar ki ben bu parmak şıklatma olayını unuttum gitti. Ağzımı açıp bağırmak istiyordum ama içlerinden biri suratıma oturmuştu. Nihayet parmağımı şaklatmak istediğimde ise…

-Yeter sus! Daha fazlasını duymak istemiyorum.

Hatim bir süre Tinder’a ilişmedi. Arkadaşının anlattıkları midesini bulandırmış, gözüne en güzel görünen kadına bile şüpheyle yaklaşır olmuştu.

***

Üç ayın sonunda, Hatim paralel evrenden sıkılmaya başlamıştı. İşin tadı giderek kaçmıştı. Ciddiye alınmamak canını sıkıyordu. “Ciddi ilişki” insanı değildi, biriyle hayatını paylaşma niyeti yoktu fakat şöyle ki:

1. Partnerlerinin, kendisine sevişirken söyledikleri ve bu sırada pek hoşuna giden sözleri kısa mesajlarda okuduğunda midesi bulanıyordu. (Herhangi bir kızgınlık ifadesi, partnerin “aa, sen bu konuları aşmış, bu konularda rahat bir erkeksin diye ben öyle şey yaptım tamam bundan sonra demem öyle” kabilinden laflar etmesine yol açıyordu, Hatim buna da katlanamıyordu.)

2. Kendisine yatakta yakası açılmadık laflar eden, dört nala seviştiği kadınların ertesi gün evine yerleşme niyeti varmış gibi gerilmesinden, (Hımm. Bu arada ben de şimdi Balat’a gidecektim. Şeylerim, işlerim filan var Balat’ta… Çıkalım mı?) rahatsız oluyordu.

3. Karşı tarafı etkilemek adına yapmaya çalıştığı şaklabanlıkları artık yapamamak asabını bozuyordu: Sevişme isteği muhatabınca anlaşıldığı an her şey sekse dönüveriyordu. Bu olay bazen o kadar hızlı gelişiyordu ki, ertesi gün partner kendini suçlu hissediyordu: “Bu arada sarhoş değildin değil mi, ben seni istemediğin bir şeye… Yani ikimiz de istedik değil mi? Hani yanlış anlama filan olmasın da…”

Hatim özellikle üçüncüsüne ifrit oluyordu. Çünkü bu üçüncüsü, sanki kendisine kötü şeyler yapmış gibi vicdan azabı duyuyor, yetmezmiş gibi sözüm ona kefaretini ödemekten ödü kopuyordu.

İş arkadaşı Meral üçüncü gruptandı. Kendisiyle bir akşam birlikte mesaiye kalmışlar, herkes gittikten sonra aralarında türlü edepsizlikler yaşanmıştı. Ertesi gün Meral, Hatim’e buz gibi soğuk davranmış, öğle arasında yanına yaklaşıp bir gece önceki tavrından ötürü özür dilemişti. Hatim, sorun olmadığını ve “olanları kimseye anlatmayacağını” söylediğinde Meral “mesajı aldığını, yaşananları hiç kimsenin bilmeyeceğini” ifade etmişti.

Fakat ilerleyen günlerde Hatim, ofisteki herkesin Meral’le aralarında geçeni bildiğini anladı. Çok geçmeden iş arkadaşlarının kendisine tavırları değişti. Ofiste “Meral’in kendini s.ktirdiği adam” olarak adının çıktığı, kadınların rakı masasına meze olduğu kulağına geldi. Patronun sağ kolu olan 53 yaşındaki Leman Hanım’dan ve evli ve çocuklu çaycı Canan ablaya kadar ofisteki neredeyse tüm kadınlar Hatim’e açıktan asılmaya başlamıştı; yalnız temizlikçi Pelin abla ve yeni başlayan stajyer kız kendisini gördüğünde bakışlarını kaçırıyordu. Hatim at hırsızı kılıklı arkadaşına artık bu duruma dayanamadığından yakındığında şu cevabı aldı:

“Abi anlıyorum, ben de senin bu yaşadığını çok yaşadım ama insanlar bana alıştı, sen çok yeni başladın bu işlere. Bir de Meral yani… Ben de önüme gelenle yatıyorum da Meral…”

Kadınların hepsi, Meral’le sevişen birinin kendisiyle hayli hayli sevişeceğinden emindi. Üstelik Hatim’in Meral’den bir şey beklemeden seviştiği biliniyordu. İkili arasında en ufak bir yakınlık yoktu. Hatim artık işinden nefret eder olmuştu.

Bir gün Meral Hatim’e, üzerinde saatlerce uğraştığı projeyi export almadan sildiği için çemkirdi. Hatim sinirlendi. Meral sinirlendi. Karşılıklı sövme eşiğine geldiler. Hatim, ilk kez paralel evrende küfür etmek zorunda hissediyordu, ancak sövgüler ağzından tam çıkacakken, durumun uygunsuzluğu dolayısıyla buhar olup kayboluyordu. Sinkaflı küfürler bu dünyada bilinmiyordu, anne ve kız kardeşe söylenecek hiçbir söz de beklenen etkiyi yaratmayacaktı. Bu yüzden Hatim şöyle söyledi:

“Senin babanı alır g.tüme sokarım!”

Ofisteki tüm kafalar birden Hatim’e döndü. At hırsızı kılıklı arkadaşı yerinden fırlayıp Hatim’i tuttu:

“Abi sakin ol, hemen özür dile… Hemen…”

Fakat çok geçti. Küfür patron tarafından işitilmişti. Hatim’in işine oracıkta son verildi, kimse de kendisine arka çıkmadı çünkü “kırmızı çizgiyi” aşmıştı. At hırsızı kılıklı arkadaşı, haklıyken haksız durumuna düştüğünü söylüyordu.

Öfkeyle eve gitti Hatim. Hayatının geri kalanını, fiziği el verdiğince seks işçiliği yaparak geçirmeye karar verdi. Gece, alternatif porno adı altında çekilmiş bayık filmleri izlerken telefonu çaldı, Arayan Meral’di

-Efendim Meral.

-Merhaba, babamı g.tüne sokacağını söyleyen adam.

Öfkeden sesi titreyerek adresini bulacağını ve beş kadın arkadaşıyla kapısına dayanacağını, kovulduğu işyerine gelip herkesin içinde söylediğini geri alana kadar hepsinin kendisini sırayla g.tlerine sokacağını ballandıra ballandıra anlatıyordu. Hatim Meral’i bölmedi çünkü söyledikleri hoşuna gitmişti. Paralel evrende en sevdiği şeylerden biri kendisine çok kızan, öfkeden köpüren kadınların “g.tüme sokarım” tehditlerine boyun eğmekti. Böyle olunca işler bir anda değişiyor, kanlı bıçaklı olduğu kadınlar kedi gibi mırlamaya başlıyordu.

Gel gelelim sessizlik karşısında giderek daha da köpüren Meral’in derdi, Hatim’i g.tüne sokmaktan fazlasıydı: Üzerine basa basa yediklerini içtiklerini anlatıyor, adet gününde olduklarından bahsediyor, kendisini “klozete düşmüşten beter” edeceklerini söylüyordu. Hatim paralel evrende ilk defa, olayın cinsellikten tamamen çıktığını, adam yaralamaya varabilecek bir çeşit şiddetin ima edildiğini sezer gibi oldu.

Ama ereksiyonu sezgilerini bastırdı.

Meral’in babası hakkında öncekinden daha ağır sözler söyledi. Sonuna da adresini ekledi:

“Gelin ulan hepinizi s.keceğim! Gelmezseniz kadın değilsiniz! Taksiyle gelin, parasını ben öderim! Üstüyle de gazoz alıp…”

Telefon kapandı. Hatim kararlıydı. Paralel evrene s.kmenin ne demek olduğunu öğretecekti.

Yarım saat sonra kapı çaldı.

Beş kişiydiler.

Meral en güzelleriydi.

Hatim’i “s*ktire s*ktire öldürmeye” yemin etmişlerdi.

Denediler.

Hatim ölmedi.

Her seferinde “ne olduuuuğğğğğ” diye karşılık verdi.

Bir daha denediler.

Hatim yine ölmedi.

Birkaç kere daha denediler. Yoruldular. Hatim dedi ki:

“N’oolduuuuuğğğ. Enerjiniz mi bitti lan. Ne oldu haaa. Demek ki yeterince kadın değilmişsiniz ha, vurun vurun daha ölmedim!”

Böyle deyince vurdu Meral, çünkü kendi istemişti. Ütü ile vurdu. Sonra hepsi birden giyinip kaçtılar olay yerinden, yolda vicdana gelip ambulansı aradılar.

Ertesi gün at hırsızı kılıklı adam, hastaneye Hatim’i ziyarete geldi.

“Fakat çok saçma değil mi lan,” dedi Hatim. “Ben hiçbir zaman s.kmenin kötü bir şey olduğunu düşünmedim. Kaldı ki insanlığın yarısı bunun kötü olduğunu düşünmüyor ki yapıyor. Olaylar bu noktaya nasıl gelebildi?”

“Sosyolojik koşullanma,” diye yanıtladı at hırsızı kılıklı adam. “Olm. Sen istesen de bunun dışına çıkamazsın ki. Kültürel bişey bu. İçine doğduğumuz toplum böyle. Am öldürmez, fakat amın iktidarı…”

SON.