
Aşk-ı Memnu’daki Cemile bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında Nihal Ziyagil’e dönüşmüş olarak buldu. Önce anlamadı, “Eyvahlar olsun, ben buraya nasıl geldim, uyurgezer mi oldum ne” diyerek fırladı yataktan. Sonra tuvalet masasının aynasında kendisini gördü. Dehşetle merdivenlerden aşağı indi, mutfakta çay demleyen babasının yanına koştu:
“Baba baba, bana bir şey oldu, elimi kolumu tanıyamıyorum!”
Babası önce anlamaz gözlerle suratına baktı, sonra gülümseyerek “Tövbe estağğğğfirullah! Sen de benim, kızım sayılırsın elbet laaaati lokumum!” diyerek yanaklarını sıktı.
Bunun üzerine Cemile hüngür hüngür ağlamaya başladı:
“Baba, beni tanımıyor musun, ben senin kızınım Cemile’yim, görmüyor musun!?”
***
Havamda değilim. Halbuki eve gelirken güzel bir fikir gibi görünmüştü.
Fizyoterapiye gidiyorum sevgili blog. Ama yazmıştım galiba bunu. Biraz yavaş sonuç alınıyor. Graston, boğazımda inip çıkan asansörü önce salıncağa sonra giderek daha yavaş sallanan bir salıncağa, son olarak ağaç kovuğu gibi bir şeye dönüştürdü. Fakat o şey hala var, hala orada. İnsanın bir travması var ise, bunun somut bir dayanağı olup olmadığını düşünmesi iyi olabilir diye düşündüm. Öyle düşündüm yani, bu geçirilen bir kazaysa mesela, kaza sonucu esnekliğini yitiren uzuv, incinen organ, değişen vücut olabilir. Kafa göz dalmalı kavga sonucu bir insanla ayrı düşmekse, o insanın yokluğu değil kavga sırasında alınan darbelerin varlığı olabilir. Varlıkla ilgili bir şey yani. Onun üzerinde durmak lazım. Kişi kendinde önceden var olmayan, sonradan gelişen şeylerin olup olmadığını sorgulamalı, travmasını kurcalayanlar genelde tersini yapıyor ama sanki. Yani ben hep öyle yapageldim. Bilmiyorum ne kadar doğru. Düşündüm öyle bir.
***
Başarının ne olduğunu düşünüyorum. Hem iyimser hem gerçekçi bulduğum tanımı, kişinin kafasına koyduğu şeyi yapmasıydı. Bu platonik aşığı bulup ilan-ı aşk etmekten, film çekmeye, sigarayı bırakmaktan kansere çare bulmaya kadar insanlığa yararlı ya da faydasız pek çok şeyi içerebilir. Ama mesela kimsenin izlemeyeceği bir film, reddedilen aşk filan bunlar neresinde duruyor başarının. Onları düşünüyorum. Başarılı olmak ne. Bazı kendimden küçükler var, çok şey başarmış. Kıskandığım insanlar ekseriyetle YouTuber’lar. Onlar hem üretken, hem seviliyorlar hem de sevildikleri kişilerle birebir ilişkiye girme külfetine katlanmak zorunda değiller. Süper bir olay gibi, ama mesela Enes Batur… Başarılıdır aslında, ama bu güzel bir şey mi. Bu mesela pek kıskanacağım bir başarı olmayabilirdi. Ama insan ne kadar dürüst kendine, emin olamadım belki de sinsi sinsi Enes Batur olmak istiyorumdur.
***
Bly Malikanesi’ni izledim geçtiğimiz aylarda. Orada şey var… Ay. Yazasım gelmiyor hiç. Halbuki blog yazmak hayattaki ufak tefek birkaç rutinimden biriydi. Yitiriyorum giderek.
***
The Tale
Aslında The Tale filmi beni epey düşündürdü. Güzel filmdi. Özellikle kadının çocukluk yaşını tekrar hatırlaması, geçmişte bıraktığı kişilerle girdiği kendi içinde diyaloglar, yabancılaşmalar, baya iyiydi bence. Belki, insanın deneyimlediği kötü şeyi, deneyimlediği sırada korkunç olmadığını düşündüğü bir şekilde deneyimlemesi daha garip bir şey oluyor. Nazi Almanyası’yla yüzleşmek de belki bu yüzden zordu. O an insan, anlamıyor ne bileyim. Acaba nasıl bir dönemden geçiyoruz.
Buna da yazamadım, üstünden çok gün geçti.
Gençleri Harcamak
Kendimle ilgisi olmayan en güncel üzüntü kaynağım bu. Porçay’a dört yıl iki ay istemeleri çok canımı sıkıyor. Ortaokulda aşık olduğum haylaz bir çocuk vardı, bu çocukcağız arkadaşlarının da hocalarının da ağzına sıçar fakat ben ezik olduğum için bana kibar davranırdı. Sonra bunu pis dövdüler. Ona üzüldüğüm gibi üzülüyorum şu an. Uzaktan uzaktan, içim acıyarak.
İnsanların neşesini soldurmak isteyenlere çok kızıyorum. Bazıları da hayattan tokat yemese. Nedir yani. Bazıları da hayatı üçgenin sivri ucuna gider gibi değil de geniş geniş yaşasa. Neşe saçsa ve zırvalasa. Neden kimsenin tahammülü yok ki neşeli insanlara. Ki o kadar neşeli değildir yani illa bir derdi vardır, herkesin olur. Ne bileyim. Keşke Hollanda’da filan doğsaydı bu insan.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.