Animeler ve İnsanlar

Dördüncü Anime’mde yine aşık oldum sevgili blog. Aslında bu dördüncüye başlama nedenim, malum karakterin kendisiydi. Kakegurui’deki Midari Ikishima cosplaylerine bakarken, kanlı canlı bir insanın sahiden de karaktere benzediğini gördüm:

Bu zatın videoları arasında dolanırken rastladım ona: Juuzou Suzuya. YouTuber kişisi sonuç olarak pek benzememişti kendisine, ama karakteri canlandırırken büründüğü tavırlar merakımı celbettiği için orijinal halini merak edip seksi sahnelerini izledim.

Rüya gibiydi. Neyi neden yaptığını anlamamak eğlenceliydi. İlk sezonun son bölümlerinde çıktı karşıma ve yine edimlerini anlamlandıramadım. İkinci sezonnda perde aralandı. Sonrası spoiler.

Sesi ve konuşma biçimi başlangıçta itici gelmişti, şimdi sesinin dünyanın en tatlı sesi olduğunu düşünüyor, seslendiricisinin tipine bakmamak için kendimi zor tutuyorum. (L’nin seslendiricisi üzmüştü çünkü)

Bu vesileyle şunu düşündüm. L’den sonra bir daha aşık olamayacağımı, Death Note’dan sonra hiçbir animeyi aynı keyifle izleyemeyeceğimi, bu yüzden hayat boyu Death Note’u tekrar tekrar izlemeye mahkum olduğumu düşünüyordum. Öyle olmadı. Daha önce hiç olmadığı gibi. Aşık olunan herkes eninde sonunda “ev tişörtü”ne dönüşüyor.

Fakat Juuzo tişört olmayacak. O çok güçlü bir karakter. Çok acı çekmiş, çok kan akıtmış, kendini söküp söküp dikmiş, savaşırken kurbanlarına dayanması için yalvarmış, kan dökerken gülümsemiş, vur Juuzo vur, sen vururken de öldürürken de güzelsin.

Animelerde insanın asla taklit edemeyeceği bir zarafet var. Çok anime izleyen biri bu yüzden inanılmaz rahatsız edici olabilir.

Ayrıca bu animeyi izlerken, Uzakdoğu’daki tuhaf şeyler üzerine bir daha düşündüm.

Uzakdoğu tarzı kafa açma sanatı

Burada, Yeşilçam sinemasında ve WattPad hikayelerinde karşımıza çıkan bir rezilliğin çok iyi yapılmış versiyonunu görüyoruz. Bu beni, bir şey gerçekten iyi yapılırsa ne olduğu ikinci plana düşer teorisine biraz daha yaklaştırdı. Kafa açma olayında, gizeme yer yok. Karakterlerin neyi neden yaptığı eninde sonunda açıklanıyor. Ama bu açıklama o kadar seyirciye hissettirmeden yapılıyor ki, rahatsız etmiyor.

Telefonda süper konuşan insanlar

Nereden baksan en az 28 yıldır kullanıyorum bunu. Hala alışamadım. Özellikle tanımadığım birini söyleşi yapma niyetiyle aradığımda IQ’um tek haneye düşüyor.

“Ben diyorum ki bu iş böyle. Yani olmayabilir de. Ama ben isterim ki öyle olup olmadığını konuşalım. Bence konuşalım. Tabii istemiyorsanız konuşmayız. Çok özür dilerim rahatsız ettim böyle öğle vakti…”

Telefonda düzgün konuşma eğitimleri verilebilir. Zoom üzerinden filan. Şimdi olmayacaksa ne zaman?

Günün ilginç bilgisi ve anısı

Kabin ekipleri kendi aralarında bir yolcunun çekici olduğunu birbirlerine anlatmak için “ba baii, see you, have a bilmem ne” yerine “cheerio” diyormuş. Bana kimse demedi böyle. Ama bir keresinde, Roma’da bir Duty Free görevlisi arkamdan “Have a nice day!” demişti. “Oh you nasty!” dediğini sanarak adama “nööööy??” diye höykürmüştüm.

Günün esprisi

Aliki ayağını kırdı yatıyor. Canı sıkılıyormuş. Ona sordum: