Airbnb, Netflix Sıkıcılığı, Kemerburgaz ve Yaşlanmak

Brigitte Bardot bize bir şey anlatıyor

Komşum kiracısı olduğu evde 10 yılı doldurduğu için ev sahibi kirasına çılgın zam yapmış. Böyle bir yasa varmış. Interestung, bilmiyordum. Kendisi bunun üzerine yazı şehir dışında geçirip evini Airbnb üzerinden yabancılara kiralamaya karar verdi. Geçen hafta komisyon karşılığında müşterilerle ilgilenip ilgilenemeyeceğimi sordu, böylece bir zamandır düşünegeldiğim taşınma fikrinden vazgeçtim. Gerçi hala kafam gidip geliyor. Levent’te çok güzel bir ev var sevgili blog, çatısında jakuzi yok ama İstanbul’u yukardan görüyor. Salonun ortasına küvet koyup camlara içeriyi göstermeyen film taktırabilirim, bu hayal beni çıldırtıyor. Ama işte komşu diyor ki: “Evlerimizin yeri çok iyi PM, bunu değerlendirmemiz lazım!”

Böyle komşular insanın hayatını Fransız romanlarına dönüştürebilir.

İşler güzel gelirse aldığım maaşın yarısı kadar bir ek gelirim olacak. Şimdilik karım geçen hafta çıkan misafirin dolapta bıraktığı bir şişe Gordon’s, yarısı içilmiş Jack Daniels ve ne olduğunu anlamadığım Rus içkileri. Hoş.

Kemerburgaz’da Hayat

Aliki ve zevcesi geçen hafta beni Kemerburgaz’a davet etti. İnternetteki fotoğraflarda yeşillikler, köprüler, yapay göller filan vardı. Gittiğimde pek de öyle olmadığını gördüm. Yolculuğum yanlış durakta beklediğim, sonra kahve alırken otobüsü kaçırdığım için, sonra da yanlış otobüse bindiğim için 2 saat sürdü. G.t donduran soğuklarından dolayı çok fazla yürümedik, otobüse binip Göktürk diye bir yere gittik. Bir sürü kafe bir aradaydı. Rüya saçmalığında geniş ve boş mekanlar vardı. Tatlılar ekseriyetle bayattı ya da biz yanlış tercihler yaptık. Dönerken, gece içeriz diye birkaç bira aldık, sigaralar hızla azaldı ama iki paket olduğu için sonun yakın olduğunu anlayamadık, anladığımızda tekellerin hepsi kapanmıştı.

Gece 01.00 sularında muhabbet anlamadığım bir şekilde “Batı’nın Ukraynalı ve Suriyeli mültecilere karşı takındığı ikiyüzlü tutuma” geldi, sarhoşluğun tesiriyle bir şeyler söyledim, birkaç dakika içinde kendimi “Mülkiyeli hocalarından bir b.k öğrenememiş Batı yalakası/Arap düşmanı/kültürel faşist” konumunda buldum. Bunu reddedemeyecek kadar sarhoş olduğum için savunmaya geçtim ve zırvalamanın dozunu arttırdım. İsrail’in kuruluşu meselesi açıldığında titreyip kendime döndüm, karşımdakiler Hamas’ı Taliban’la karşılaştırdığında dellendim ve onlara Filistinlilerin vatanını Yahudilere altın tepsiyle verdikleri için çemkirdim. Sonrasında tükürükler saçarak birbirimizi çelişkiye düşmekle suçladık. O zaman ben sigara istedim. Çok istedim. Ve tuvalete gittiğimde aklıma taksiyle Nişantaşı’na gidip sokağımdaki tekelden sigara alıp Kemerburgaz’a dönmek geldi. Aliki ve zevcesi bunun iyi bir fikir olmadığında diretti. Bunun üzerine telefonu alıp civardaki tekelleri bir bir aradım ve yarım saatin sonunda nihayet tekellerden biri 25 lira servis ücreti karşılığında birkaç şişe bira ile bir paket sigara getirmeye ikna oldu. Sigaralar geldikten sonra bir iki tane içip uyuduk. Sabaha kadar kabus gördüm. Bunlardan en kötüsü Zati Sungur ve Sunay Akın’ın stand up yaparken birbirine girdiği, sonra ikisinin bir olup benimle dalga geçtiği rüyaydı.

Dönüşte kartımda bakiye olmadığını söyledim, bankadan para çekerken pazarları saatte bir gelen bir dizi otobüs önümüzden geçti. Kartıma para yüklerken bakiyemin yeterli olduğunu gördüm. “He he he” diye güldüm Aliki ve zevcesine. 1 saat sonra bindiğim otobüste inene kadar ayakta gittim. Pazar gününü kendime gelmeye çalışarak geçirdim.

Netflix’te ilginç bir şey olmuyor

Sandra Bullock’un hapisten çıkıp marangozluk yapmaya çalıştığı bir film izledim. Ters köşe sevmiyorum ama Netflix’te izlediğim filmlerin hiçbirinde beklenmedik bir şey olmadı. Ya öyle ya böyle olacak, diye izliyorsun. Ya öyle, ya böyle oluyor. Netflix filmlerinde bir şeyler eksik. Sandra Bullock da yaşlanmış. Ben ergenken bu kadın romantik komedi filmlerinde oynardı. Julia Roberts gibi. O da yaşlandı. İkisinin de ağız yapısını beğenmezdim, ama bu ikilinin şimdiki haline bakınca bir kez daha anlıyorum ki yaşlılık başka bir şey. Yaşlılık, insana, kötü çıktığı fotoğrafları bile özletiyor. O yüzden 1 kötü çıktığımız fotoları silmiyoruz çünkü a. Onlar gözümüze güzel görünecek. b. Onlar bize “zaten eskiden de tipsizmişim” tesellisi verecek. 2:

87 yaşındasın ya şimdi sen

Şimdi sen 87 yaşındasın ya, hani diyordun ya bu yaşa gelmem, kapıları açmak, otobüslere binmek, merdiven çıkmak, yemek yemek, aşık olmak, seks yapmak niye zor olsun filan diye düşünüyordun ya… Onları yapmak hiç de öyle kolay değilmiş. Aslında hep zormuş, eskiden sana kolay geliyormuş. Filan. Böyle düşünmek lazım. Çünkü Brigitte Bardot’ya oldu böyle. Yani olmuştur bence. O otobüse binmiyordur tabii.

Neden yatakta zıplamıyorsun mesela? Ben 10 yaşında kendi kendime söz vermiştim, kovalamaca oynamaktan, yatakta zıplamaktan filan 30 yaşından sonra da vazgeçmeyecektim. Sıkıcı yetişkin olmayacaktım. Bunların cazip gelemeyeceği bir hayatım olmayacaktı. Ama oldu. O yüzden işte, galiba şey yapmak lazım… Kolay ve mümkün olan her şeyi sürekli yapmak lazım. Çünkü sürekliliği yok bunların. Bak Brigitte Bardot neydi ne oldu.

Hazin.

ŞŞ