Vortex

Dişleri hariç güzel bence

Sevgili blog. Gaspar Noe’nin iğrenç filmini izledim. Çok etkileyici bir filmdi ve sonu ağzıma sıçtı. Adam sanırım izleyiciyi şoke etmek adına end titles’ı başa almış. (Ben bunun medeniyetsiz seyirciye ayar çekmek adına yapıldığını sanmıştım) Bitti ve pat diye FIN yazdı. Salonda yaklaşık bir dakika sessizlik oldu. Güç bela Aliki’ye döndüğümde, yüzünün darmadağın olduğunu gördüm. Kendisine bira ısmarlamayı önerdim, ertesi gün iş olduğu için reddetti, bu yüzden şimdi yalnız başıma içmekteyim.

Biramı alıp masanın başına otururken filmin kritiğini yapmak fikri güzel gelmişti, şimdi düşünüyorum, hayır hiç de güzel değil. Film üzerine bişeyler yazabilmem için bir şeyler okumam gerekiyor önce, sonra okuduklarımın üzerinden biraz zaman geçmeli ki onları kendi fikirlerim zannedip yazıya dökebileyim.

Neyse. G. N. ne anlatmak istemiştir’e girmeden düşündüğüm/hissettiğim şeyleri yazcam şimdi, o kadar bira aldım çünkü bir çıktısı olsun.

SPOYLIR

Film birinci yarıda bana şunları düşündürdü:

Aslında ikisi de Alzheimer. Ama herifin sosyal becerileri gelişmiş olduğu için bunu kendinden de insanlardan da gizleyebiliyor. Bir şey üretemiyor fakat üretiyormuş gibi yapıyor, kendine aşırı hayran, hatta megaloman, fikirlerinde boğulmuş, bir bok yaptığı yok, kitabından bahsedip duruyor ama ne yazacağını bilmiyor, yazmaya başlayamıyor, yazılarının başına oturup sevgilisini arıyor, entelektüel arkadaşlarını filan arıyor, piiii Edgar Allan Poe’nun lafını bile yeni öğrenmiş, o kadar kitap okumuşsun be adam, muhtemelen bunu da yıllar önce okudun ve unuttun, şimdi bunamamış arkadaşına satmaya çalışıyorsun, bak nasıl da başından savdı seni. -Tanıdığım birkaç bir zamanlar fırtınalar estirirdim adamında gördüğüm bir şeyi gördüğümü, G. N’nin bunu anlatmak istediğini sanmıştım safça.

Filmin ikinci yarısının başında yaşlılığı, bunun hepimizin (başına gelebilecek olan herkesin ve gelmeyeceğini bilmeyeceği için gelemeyeceklerin de) ortak belası olduğu gerçeğini, bu, inkar edilemezliği -çileden çıkarıcı sinir bozucu sikimsonik boktan iğrenç şeyi, bunu nasıl aşamayacağımızı, ileri gidemeyeceğimizi, eninde sonunda ona varacağımızı düşündüm ve arkamdaki kikir kikir çiftin de -film bittiğinde kikirdemiyorlardı- bundan 50 60 yıl sonra filmdekilerle aynı yaşta olacağını ve hepimiz sağ olursak, belki kilometrelerce uzakta aynı kaderi paylaşırken benim bu filmi, yanımda oturan Aliki’yi, arka koltukta kikirdeyen çifti, onların da artık yaşlı insanlar olduğu gerçeğini, bu keyif kaçıran, bu yürek sıkıştıran rezilliği düşüneceğimi düşledim ve dedim ki insanın yapacak bir şeyi olmalı lan, 50 60 yıl önce gittiği filmde arka koltukta oturan neşeli çiftin artık yaşlı, belki bunamış ve günleri sayılı kişiler olduğunu düşünmemesinin bir yolu olmalı, olmak zorunda, yoksa hayat çıldırmadan atlatılamaz. (Belki o yol, 50 yıl sonra bulunur.) Biraz da umutla düşünmeye çalıştım bunu fakat film ilerledi ve içimde umuda dair hiçbir şey bırakmadı. Klozet sahnesinden sonra serbest düşüşe geçtim, müptezel oğul-babanın “ev, yaşayanlar içindir!”iyle ürperdim ve ölen yakınlarım, henüz ölmemişler ve ölümlü olduğum gerçeği aklımdan geçerken, aklımı oyarken, ağzıma s.çarken, gidenlerin geride bıraktıklarının da göz açıp kapayıncaya kadar yok oluşunu, tüm anılarıyla, on yıllarıyla, bütün bir geçmişiyle tükenip gidişini izledim ve G.N’ye lanet ettim.

Adam filmi “beyni kalbinden önce decompose olanlara” adamış.

Daha 58 yaşında.

ŞŞ