
Ezelli günleri hayal meyal hatırlıyorum. Üniversite son sınıftaydım ya da bir yıl önceydi, yanılmıyorsam sınıfımdan üç kişi finali bizim evde izlemişti, onlar televizyonlu odadayken biz Aliki’yle çıkıp onlara köfte ekmek almaya gitmiştik. İlk seyyarda bulamayıp Kızılay’a kadar yürümüştük. Geldiğimizde Ezel’in takım elbiseler içinde “mükemmel cinayet şudur, budur” diye sayıkladığını, bu esnada diğer karakterlerin çok pis g.t olduğunu hatırlıyorum. Hemen arkasından mükemmel cinayet anlatısının Yiğit Özşenerli versiyonu geldi. Asıl g.t olan bu kez Ezel’di, demek ki cinayet planı mükemmel değildi, aslında kendi mezarını kazmıştı filan. Sonra ben sanıyorum çıkmıştım odadan çünkü muhtemelen bunun arkasından üçüncü bir ters köşe geldi ve Cengiz kaybetti. (Ne bileyim, henüz ortalardayım ama Cengiz’in zaferiyle bitse herhalde bir şekilde duyardım)
Ben o zamanlar Y.Ö’nün bu kadar seksi biri olduğunu bilmiyordum, fark etmemiştim, şimdi yine animeye aşık olmuş gibiyim. Böyle bir adam, artık yok, en azından o zamanki haliyle yok. Hazin.
Aslında Ayrılma Kararı üzerine bir şeyler yazacaktım. Koreliler final yapmayı bilmiyor filan diyecektim ama daha önce de düşünmüştüm bunları. O yüzden
Ezel’deki sevdiğim şeyler:
-Kötü karakterlerin nedamet getirmeden belli bir kötülüğü koruyabilmesi, onlardan nefret edemememiz. -Mesela Cengiz. (gerçi belli bir yerden sonra kayışı koparıyor, henüz gelmedim ama oralarda nefret edebiliyoruz galiba)
-Ezel’in Eyşan’a olan karmaşık duygularının her zaman söze dökülmese de izleyiciye geçmesi.
-Eyşan’ı çözememek. Eyşan’ın Cengiz’e “Peki o sırada Ömer nerede olacak?” diye pis pis sorması, Cengiz’in “Hapiste!” dediğini duymak için. Mecbur kalmışsa bile zevk almış yani bu işten. Ne bileyim. Kötülük ederken eline yüzüne bulaştırmış, arkadaşını doğrama makinesine iterken kendini de kaptırmış üstü başı kan olmuş filan gibi gibi gibi derken -Erkek olsaydın sana çok pis aşık olurdum Eyşan.
-Kenan İmirzalıoğlu ve Cansu Dere’nin donuk oyunculuğu. Y.Ö’nün yanında bunların küçük iddiasız hatta belki kötü oyunculuğu çok zarif durmuş, yakışmış. Onlar da Y. Ö. gibi olsaydı dizi çekilmezdi.
Ezel’deki sevmediğim şeyler:
İnsanlar tam ölecekken bir şey olması ve tammmm ölecekken ölmemesi.
İnsanların mezarlıkta ağaç arkasında, gazete arkasında, tam o kişi oradan geçerken, tam o kişi oraya gelmişken orada olması ve işitmesi/görmesi/fotoğraf çekmesi. Bunu mantıklı kılmak için en ufak bir çabaya girilmemesi. (araya serpiştirilmiş saate bakmalar, o kişi orada otururken günün yavaş yavaş batması vb gibi)
Tevfik ve Ali arasındaki kedi fare oyununun fazla uzaması. -Gerçekten bokunun çıkarılması.
Hem kötü hem karizmatik-ürkütücü olan herkesin bir noktada mallaşması, süt dökmüş kediye dönmesi, g.t olması, fazla terlemesi, ezilmesi, onurlu ölmemesi ya da rezil olmadan geri çekilememesi.
Rıza Kocaoğlu sayko görünsün diye kısa kısa ve fısıldar gibi konuşurken bile rahat işitilsin diye yapılan mikrofon hilesi. (Gerçek hayatta böyle bi insanın hiçbi dediği anlaşılmaz, o da anlaşılmadığı için biraz daha uzun cümleler kurmak zorunda kalır, net.)
Kurguyu kesip biçip izleyiciyi şaşırtıp sersem ettikten sonra yine izleyici anlasın diye Ezel ve Dayı’nın karşılıklı birbirlerine yaptıkları muhteşem planı anlatması. Tane tane.
Müzik. Müzikler güzel ama bunlar yüzünden uyuyamıyorum, çok fazla aynı müzikler çalıyor (günde 9 bölüm izlememle de ilgisi olabilir)
Ezel dizisi gerçekmiş gibi düşününce kapıldığım hisler:
Olm Ezel sen dünyanın en sıkıcı insanısın. Samanyolu dizilerindeki her türlü pisliği yapan dinsiz arkadaşlarını kibar kibar hizaya getirmeye çalışan iyi kalpli mümin-mümineler bile senden daha eğlencelidir. Başına bir iş gelmiş, iftira atmışlar, tamam, kaldır g.tünü, çıkmaya bak oradan ya da kalacaksan ortama adapte ol. Bak Cengiz’e, intikam alacam dedin dedin adamı hapse tıktın ilk günden hem bıçaklandı hem dayak yedi iki gün sonra kumara oturdu. Adam 8 yıl kalsa belki çıkana kadar ortalığı birbirine katardı, belki içerde örgütlenir oradan hayatınızın içine ederdi, belki çıkınca yakanıza yapışırdı ama ne yapmazdı biliyon mu? 12 yıl boyunca sümsük sümsük intikam planı yapıp sonra da böyle kasıla kasıla “Bir zamanlar bir Ömer vardı” diye poz kesmezdi. Bak, yıllar sonra senin yaşadığını öğrenip, senin gibi işlemediği suçtan hapse girerken bile gitti dürüme bağladı. DÜRÜME BAĞLADI! Neden? Çünkü adam hayatı seviyor. Ama Ezel bebeyim, sen tam bir drama queensin. Kendine acımaktan başka bir s.k yaptığın yok.
Eyşan, 70. bölümde Cengiz’in sana yaptıklarını izledim, seni bu kadar seven böyle bebeksi bi insanı buna nasıl çevirdin ya. Allah senin belanı versin. Adamda en ufak bir psikopatlık yoktu, terk etsen ederdin, git desen bir iki ağlar giderdi, nafaka da alırdın, ama etrafında tut, gitmekle tehdit edip saçma sapan oteller aldır, sonra her şeyini alıp içeri atmaya kalkış, içerdeyken arkadaşı sandığı adamla seviş, çıkınca ağzına sıç. 70. bölümdeki Cengiz senin eserin. Allah cidden belanı versin salak Eyşan.
Günün şiiri
Yiğit Özşener gençken ben,
Kolej’de oturuyordum,
Okula gidip geliyordum,
En az seksen alırım dediğim
Sınavlardan kalıyordum
Yiğit Özşener gençken ben,
Kızılay’ı çok severdim
Çünkü güzel bir yerdi
Akşamları serindi
Ve de Özsüt her yerdeydi
Yiğit Özşener gençken ben
Dr House izliyordum
Henüz terk edilmiştim,
Onun yasını tutuyordum,
Dr House ise, öyle iyiydi işte, iyi geliyordu izlemek.
Yiğit Özşener gençken ben,
Sakarya’da içerdim
Gömlek pantolon giyerdim
Soğuk şakalar yapardım
Ve yapanları severdim
Yiğit Özşener.
Genç iken.
Ben.
(Güzel şiirimizin sonu, Ekim 26, 2022)
Günün ilginç bilgisi
Ezel’deki Dayı aslında Dursun Karataş olmayabilirmiş. (Hasktirrr) Ben bunu kesin bilgi gibi bir şey sanıyordum.
ŞŞ
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.