Sevgili blog,
Kurak Günler’e Suç ve Ceza Film Festivali kapsamında 10 tl’ye gitmediğime ne kadar sövsem az, nice sövsem fazla çünkü destek, çünkü haksızlık.

Önyargılar çok kötü. SCFF’den Aliki vesilesiyle haberdar olmuştum, “Kurak Günler’e bilet aldım” demişti, “Bana da alsana!” demedim, “Pff, sıkıcı yerli filmler, Emin Alper mehh” diye düşündüm ki Kız Kardeşler’de de böyle hissetmiştim, bilmem nedendir, o da yanlıştı, o da saçmaydı, o da iyi filmdi. Kız Kardeşler’i bilgisayarımın g.t kadar ekranından izlerken sinemada izlemediğim için kızmıştım kendime, bu filmi ise büyük ekranda -ve de üçüncü sırada, ve de 107 liraya- izlediğim için memnunum çünkü içine girdim, çünkü beni içine aldı, hhh, nefesimi daralttı, asabımı bozdu.
Sanırım şöyle oluyor. Filmin afişi, insana bir şey söylüyor ve o şey yanlış anlaşılabiliyor. Ben iki gayın Taşra’da birbirine dokunma çabası olarak düşünmüştüm hikayeyi, bu da izlemeden itmişti beni, izlemesem de olurdu çünkü meehhh Brokeback Mountain’in TC versiyonu, hele seçim arefesinde hiç çekilmezdi; amma velakin ki meğer olay başkaymış gay olma meselesi yan hikayeymiş, homoerotikmiş.
Ben filmi çok sevdim, bir o kadar da sonuna kızdım. Çünkü başından sondan önceki beş on dakikaya kadar beni inandırmıştı, ama sonunda uzaklaştırdı ve yalnızca sembol-sever entelektüellerin, aydınlanmışların takdir edebileceği bir hikayeye dönüşerek kayboldu. İşte o kaybın yasını tuttum birkaç saat.
Emin Alper, acaba memnun mudur “Harika bir sondu!! O obruklar aslında şunu ve bunu temsil ediyordu!!!” diyenlerden, hiç sanmam. Sembolik şeyler eninde sonunda en çok yaratıcısını üzüyor çünkü herkes kafasına göre yorumluyor.
Zamanın Farkında
Ben Şule Gürbüz’ü okumadan önce, onu kendimden çok uzak, çok yukarıda, senden benden üstün ve aşkın, tasavvuf ehli, Elif Şafak’ın sahici versiyonu vb. sanırdım, meğer o içimizden biriymiş de hikayemizi süper edebi bir dille anlatabilmekle lanetlenmiş. Çok hoşuma gitti. Tutunamayanlar’ı sıkıla sıkıla değil de bayıla bayıla okumuş gibi dedim ki, Selim Işık yazsa, herhal böyle şeyler yazardı. Onu da Tutunamayanlar’ı okuduğum gibi kah sıkılarak, kah hayran olarak okudum. Ayıp mı? Utanmıyorum, yazar olabilseydim, böyle olmak bir şey olmak isterdim.
Sigara o.ç.
3 hafta içmedim. 3 haftanın sonunda bir de alkolle içmemeyi denedim, 1 ay önce sigarayı bırakmış Aliki’yle kadehleri tokuşturduk, “Sigarasız bira içmeye!” dedik, ilk biramı sigarasız içtim, 2.’de dayandım, üçüncüde kalkıp tekele gittim “Tek sigara satıyor musunuz” dedim, satıyordu, içtim, “Bir kadeh, bir sigara, o kadar” dedim, Aliki sinir oldu, “durmazsın”, dedi, durmadım, “beni de bozacaksın” dedi, bozmadım, eve dönerken sigara aldım, Aliki yattı uyudu, salonda sinsi sinsi bir tane daha yaktım, camları açıtım, şimdi 6.’yı içiyorum, keşke böyle olmasaydı. Ama keşke sigara, oç, yerine konacak bir şey olsaydı.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.